| |
Dışarıdan gelen eleştiri içeridekinden daha mı etkili?
Biz Türkler kendimizi nasıl gördüğümüzü, resmi ve dini bayram törenlerindeki konuşmacıların söylemlerinden veya bir dış olumsuz gelişmeye karşı gösterdiğimiz "Biz ve onlar" içerikli tepkilerden anlayabiliriz. Bazen bunların "Türk'ün Türk'e propagandası" yorumuyla eleştirildiği de olmaz mı? Bir de bunun tersi var. Bu, çoğunlukla "Türk'ün Türk'ü eleştirmesi" ve hatta zaman zaman da "Türk'ün Türk'ü aşağılaması" şeklinde olmakta. Örneğin "Henüz Türkler demokrasiyi özümseyecek kültüre sahip değil", yahut "Ne de olsa köylü toplum bu" benzeri ifadeleri zaman zaman duymaz mıyız? Bir ulusun mensuplarının kendilerini övmeleri de, yermeleri de doğaldır. Ama bu övgüler ve yergiler "Dışarıdan" geldiği zaman toplum daha abartılı tepkiler verir. Müteveffa İngiliz devlet adamı Winston Churchill, bu "Dışarıdan" kavramını ince zekası ile "İçeri"ye şu cümlesiyle taşımış geçmişte: -Ben ülke dışındayken ülkemin hükümetini asla eleştirmemeyi, kendime bir ilke olarak benimsedim. Ülke dışındayken kaybettiğim zamanı, İngiltere'ye dönünce fazlasıyla telafi ediyorum.
OLLİ REHN Mesela İngilizlerin ve Fransızların birbirlerine bakış açıları da, sayısız kitaba konu olmuştur. Örneğin Napolyon İngilizler için "Dükkancılar ırkı" demiştir. Bundan 150 yıl sonra 1960'ta De Gaulle, İngiltere'nin Ortak Pazar'a girişini ilk kez veto ederken "İngiltere'nin doğası da, yapısı da, özel konumu da onu Kıta'dan (Avrupa'dan) derin şekilde ayırıyor" derken, bir anlamda Napolyon'un düşüncelerini tekrarlamıyor muydu? Şimdi biz Türkler, AB ile müzakere süreci dolayısıyla, bize "Dışarıdan" gelen eleştirileri de övgüleri de sık sık duymaktayız. Örneğin Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Fransız Liberation gazetesine verdiği demeçte AB ile Ankara ilişkilerindeki zorluklara işaret ederken "Ankara ile ilişkilerimiz şizofrenik" demiş. Rehn "Ben, Türk ordusunun savunma alanındaki yetkisine saygı duyuyorum ancak askerler açık bir biçimde sivil iktidarın otoritesinin ve kontrolünün altında olmalıdır" diye konuşmuş. Ordunun Türkiye'de demokrasi ve laikliğin güvencesi olduğuna dikkat çekilmesi üzerine de, Rehn, "AB, İslamcılara yardımcı olmak istemiyor. Bunu size garanti edebilirim" demiş ve Türk ordusunun geçmişteki müdahalelerinin İslamcı okulların gelişmesini önlemediğini vurgulamış.
İMAGOLOJİ İngiliz gazetesi Financial Times ise, Türkiye-AB ilişkilerinde "Tren kazası" olabileceğini hatırlatan değerlendirmesinde, bunun AB'nin genişlemesini istemeyenler tarafından memnuniyetle karşılanabilir bir durum olduğunu vurgularken şu yorumu getirmiş: -Tren kazası AB için stratejik bir başarısızlık olacak ve Türkiye'nin de tamamıyla kalkınmış modern bir ülke olma niyetini geriye çekecektir. Bütün bunların içinde ne kadar övgü, ne kadar eleştiri var tam kestiremiyoruz. Ama en azından Türkiye'nin "Kalkınmış modern bir ülke olma niyeti"nin sadece AB'ye endekslenmiş görüntüsü herhalde bir övgü olamaz. Yine de "Dışarıdan" gelecek gözlemlere önem vermeliyiz. Geçenlerde Zaman'daki yorumunda Herkül Milas "İmagoloji" (www.europesestudies.nl) diye yeni bir bilim dalından söz ediyordu: -Bu bilime göre insanlarda ve toplumlarda bir 'biz', bir de 'ötekiler' kavramı bulunmakta. 'Öteki' kavramını ulusal söylemde ve özellikle edebiyatta araştırdıkça, bu imajları taşıyanlar konusunda bilgi edinmekteyiz. Daha açık olarak söylersek, A ülkesindeki insanlar Türkiye konusunda ne diyor sorusunun yanıtında, bizler A ülkesi insanlarını öğrenmiş oluyoruz (Türkleri değil).
|