Babacan'ın AB karnesi
Kendine güveni artmış görünen Devlet Bakanı Babacan'ın, AB'li muhatapları ile görüşme trafiğinde ürkekliği atmış olduğu gözleniyor.
2007 Bütçesi yarın TBMM'ye sunulacak. Çankaya ve genel seçim kavşağındaki Türkiye hem ekonomi hem de Avrupa çapasına gevşek bağlarla tutunuyor. IMF tarafı, yeterince inanmadığı bütçeyle önümüzdeki yıl ekonominin raydan çıkmamasına razı. AB süreci ise ağır aksak gitmeye aday. Çünkü bizde de onlarda da seçim var. İşte böyle bir ortamda çift şapkalı Bakan Ali Babacan, geçtiğimiz hafta Madrid, Brüksel ve Berlin'i kapsayan AB turundaydı. 13 Ekim itibariyle tüm başlıklarda tarama tamamlandı. Peki Babacan, baş müzakereciliğe alıştı mı, performansı tatmin edici mi, hedefleri neler? İşte Babacan'ın karnesi:
Özgüven Kazanmış: Babacan, AB'deki muhataplarıyla görüşmelerinde ürkekliği üzerinden atmış. Kendine güveniyor. Dışişleri bürokrasisi ile iyi paslaşıyor. Ancak, beden dilini geliştirmesi gerekiyor. Daha etkileyici konuşma tarzına ihtiyacı var. Muhafazakarlığına rağmen AB gezisinde oruç tutmaması ise dini kolaylıklara yatkın olduğunu hissettiriyor.
Erdoğan'dan Farklı Bakıyor: Başbakan, zaman zaman AB'ye, "Kopenhag kriterlerinin adını Ankara kriterleri koyar, yolumuza devam ederiz" mesajı veriyor. Ama Babacan daha gerçekçi konuşuyor. "Türkiye kızdı, 'vazgeçtim' dedi. Sonrasında ne olacağı belli değil. Türkiye'nin uzun vadeli hedefleri olmazsa, reformların arkasındaki itici gücün ne kadar güçlü olacağından emin değilim" sözleriyle geleceği kurguluyor.
Baykal Duymasın: Babacan, AB yolunda alışkın olmadığımız bir tarzda polemiğe de giriyor. Örneğin, ana muhalefete şöyle yükleniyor: "CHP'nin 301. maddeyle ilgili açıklamaları ortada. Avrupalı sosyalistler bile şaşırmışlar. 'Faiz dışı fazla yetti' diyorlar. Kazara iktidara gelseler nasıl bir program uygulayacaklar? Türkiye nereye gidecek? Bilemiyorum. Ekonomik açılımlar ve AB süreci bizimle devam eder."
Asker Yorumu: Komutanların rejimle ilgili çıkışına, Babacan'ın verdiği yanıt ilerisi için dikkate değer: "Genelkurmay Başkanımızın son açıklamasında teyit edildiği gibi Türkiye için AB, temel eksendir. AB sürecinde Türkiye'nin geleceğiyle ilgili kara tablolar oluşabiliyor. Ama AB hedefini belirlemiş bu ülke reformları yaptıkça, korkulan neyse (irtica), sürecin düzgün işlemesi o korkuların olmayacağını gösteriyor.
Neden Reklam Yok?: Babacan, AB ülkelerine Türkiye'yi tanıtmak için reklam kampanyası düzenletmiyor. "Reklamla, bill boardlarla bir ülkenin imajı oluşmaz. Sanki ülkeyi pazarlıyormuş gibi algılanır. Sistematik yaklaşımlarla imaj düzeltilir. Siyasi ilişkilerden ticari ilişkilere, öğrenci değişim programlarından kanaat önderlerinin Türkiye hakkında bilgi edinmesine kadar ayrıntılı bir model öngörüyoruz" tezini savunuyor. Aslında her iki aracın birlikte kullanılması gerekliliği ortada duruyor.
Brüksel, İstanbul Olur Mu?: Babacan'a göre bürokrasi, müktesebatı her yönüyle öğrendi. Şimdiye kadar Brüksel'e 66 heyet gitti, 2 binden fazla bürokrat eğitimden geçti. Artık Brüksel, Türkiye için paydaş şehir olmalı, İstanbul gibi yaşanacak yer haline gelmeli. Bürokratlar ara sokakları bile öğrenmeli. Lakin gelin görün ki Belçika'yı gönderilen teknisyenlerin Türk mahallesinden çıkmamaları, hükümetin vizyon arayışının önünde engel olarak duruyor.
Baba Farkı: Babacan'ın, yoğun görüşme trafiği içinde 10 yaşındaki oğlu Kerem'in siparişini unutmaması ise hoş bir noktaydı. Bakan, özel kalem müdürü Mustafa Rumeli'ye, "Kerem'e, Real Madrid forması almayı unutmayalım" derken gözleri parlıyordu.
Sözün özü Babacan, AB ile IMF arasında, parçalı yapıda, yıpranma pahasına iyi iş çıkarıyor. Ama yeni dönem yeni çalışma modeli gerektiriyor.
|