Siyaseti yaşatmak!
"Muhalif" olmanın, "farklı" düşünmenin, "eleştirel ifade" nin çizgisini Orhan Pamuk belirlemeyecek. Mağduriyetin, çilenin, eziyetin, işkencenin, davanın, hapsin ne olduğunu da. Demokrasinin, hukukun, özgürlüğün, adaletin ne olabileceğini de. Kimi kimimiz için çok iyi, kimimiz için aksi, ama yurtdışında da önemsenen romanları, elbette onları "tanıtan" ve "müsait" beyanları ile önemli bir ödül aldı. Bir edebiyat çıtasını yükseltti. Manevi ve Nazım'dan Yaşar Kemal'e, hiçbir edebiyat insanına nasip olmayan maddi ödüller aldı. Burada da sadece tepki görmedi; önemsenen, kitapları önce Türkçe yazılan ve okunan bir yazar olarak ödüllendirilmişti. Yani aklı, emeği, duyguları, melankolisi, eseri buralıydı; karşılıksız değildi. Ama Pamuk, kitlesel siyasetin nasıl yapılacağını, farklı eğilim, düşünce, köken, sınıflardaki insanların nasıl, kimler tarafından, hangi söylemlerle, hangi öncelikli talepler ve mücadelelerle temsil edilebileceğini belirlemeyecek. Demokratlığını, bir "cemaat" gibi, "VIP muhalifler" üstünden, birbirini överek, birbirini sanki bu ülkenin en derin mağduruymuş yerine koyarak idrak ile icra, tescil ile teşhir etmek isteyenler de belirleyemeyecek. Siyaset ancak siyasi mücadeleyi yapan insanlarla yaşayacak.
Bu ülkede rejimin, devletin, iktidarın, milletin, halkın ve de siyasetin çizgisini Orgeneral Büyükanıt belirlemeyecek. Vatanını sevmenin, kardeşçe yaşamanın, milleti "milliyet" ten ziyade bir ulus ve vatandaşlık bağı sayabilmenin çizgisini de. Demokrasinin, hukukun, özgürlüğün, adaletin, hatta "Atatürkçülük" ün, cumhuriyetçiliğin ne olabileceğini de. O belli ki, onca Harbiyeli sınıf, devre arkadaşı arasından bugüne, bu makama ulaşmış bir "Genelkurmay Başkanı" olarak mesleğinde "başarı" yı temsil etmektedir. Askerlik, komuta bilgisi ile yeteneği diğer meslektaşlarına göre üstün olmalıdır. Bu millet, bu devlet; Kuleli'ye girmiş, Harbiyeli, kurmay onca evladından birini daha en yüksek askeri mevkii ile ödüllendirdi. Bu manevi, maddi ödül ile mesleki liyakat herhalde tartışılmaz. Ama Orgeneral Büyükanıt, kah iktidar, kah muhalefet, hep siyaset azarlayarak, siyasetin nasıl yapılacağını belirlemekle mükellef değildir. "Terörle mücadele eden" Silahlı Kuvvetler'in komutanıdır; "devletin güvenlik, savunma politikası" nı etkileyebilir ama, "siyaset" in nihai ufkunu belirleyemez. Mecburiyeti olmadığı gibi, öyle bir görevi de yoktur. Siyasetin nerede, nasıl, hangi koşulda yapılacağı, devletin seçimden çıkan parlamento ve orada oluşan hükümet ile nasıl idare edileceği, "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" tanımı yapan Anayasa'da bellidir. Aksi; Anayasa'nın, kanunların, "İç Hizmet" in bile ihlalidir. Siyaset yapanlar, o sırada fikirleri denk düşse dahi; iktidar ve muhalefet liderlerinin, partilerinin, fikirlerinin, "kamusal tartışma" nın, "çoğulculuk" un, "çok seslilik" in Genelkurmay Başkanı tarafından azarlanmasını kabul edemezler. Siyaset ancak siyasi mücadele yapan insanlarla yaşar. Bu ülkede İP de var, ÖDP de, EMEP de, TKP de. MHP de var, BBP de, GP de. DTP de var, SHP de. CHP de var, DSP de. ANAP da var, DYP de. AKP de var, Saadet de. Başkaları da. Bu ülkede öyle ya da böyle siyaset, şöyle ya da böyle siyasetçi, siyasi parti, siyasi mücadele yapanlar, geniş yelpazede temsil potansiyeli ve demokratikleşmeye muhtaç olsa da demokratik temeller ile gelenek var. Siyaseti, siyasi mücadeleyi göze alanlar, halkın çeşitliliği içinde, toplumun içindeki değişik fikirlere, inanışlara, ideallere, beklentilere, öfkelere, umutlara, sevdalara ve coşkulara dokunabilenler yürütecek. Rezil yahut vezir olabilmek üzere. Toplum kendini ancak siyasette, siyasetle yansıtabilir.
İster şişkin, tevazudan azade egodan, ister büyük ve güçlü makamdan, rütbeden ya da iktidardan kaynaklansın; Hiçbir "dev aynası", toplumdan, onun özgür seçimlerinden, çeşitliliğinden ve demokrasinin ufuklarından daha büyük olamaz!
|