654 bin 965
"İşgalden bu yana, üç yılda, Irak'ta işgale bağlı ölümlerin sayısı." Araştırmayı finanse eden ünlü ABD üniversitesi, MIT'nin Uluslararası İncelemeler Merkezi. Araştırmayı yürüten ünlü ABD Üniversitesi John Hopkins'in Bloomberg Kamu Sağlığı Okulu. Araştırmayı yayınlayan ünlü, saygın İngiliz tıp dergisi The Lancet.
654 bin 965 ölü. 601 bini doğrudan silah, bomba, şiddet sonucu. Üçte birine yakını doğrudan işgal güçlerinin müdahalesiyle. Kalanı, genellikle faili meçhul kalan suikast, cinayet, bombalama, intihar eylemleri, iç savaş provaları ile. "Demokrasiye, özgürlüğe geçirilen"; "Terörle mücadele" gerekçesiyle saldırılan; "Kitle imha silahlarını imha" hedefiyle işgal edilen bir ülke. İşgalden önce, o da ambargo koşullarında dahi, ölüm oranı binde 5.5 iken, işgal sonrasında binde 13.3'e çıkan, işgalden sonra her 40 vatandaşından birini gömen bir ülke. 654 bin 965. Böyle bir sayı bize ne anlatabilir? Şiddeti anlatmaya yeterli olabilir mi? Sayılar çoğaldıkça, ölüler yığıldıkça, kimliksizleştikçe,önemsizleştikçe gerçeklikten, infialden, öfkeden de, vicdandan ve akıldan da o denli çabuk ve kolay mı koparız? Bu civarların ölüme mahkum halklarının tarihini, birbirlerini boğazlamalarını, birbirlerinin boğazına sarılmaları için sevk ve idaresini, yüzyılların bu tarihi ve kolektif utancını yüzü de kızararak idrak edebilir mi, bir Batı parlamentosu, hükümeti vesairesi!
654 bin 965, çok değil mi? Yormayayım. Size tek bir ölüden de bahsedeyim. Dipsiz Kuyu'ya daha önce de birkaç kez, minicik ömrüyle "düşmüş" bir ölü. Öyle dedim, çünkü hakikaten "düşerek", düştüğü yerde donarak, neredeyse bir üç yıldır öylece 8 yaşında donup kalarak büyüyememiş bir çocuk ölü. 8 yaşındaki Atalay kar tatili ilan edilmediği için okula gittiği karne günü İstanbul'da donup ölmüştü. Eve yakın okula harcı ödeyemedikleri için kayıt olamamıştı zaten; uzaktaki okula gitmeye mecbur kalmıştı. Dondu ama "Harç" denen illet ölüsünün de peşini bırakmadı. Çünkü, "Bu parayla Erzurum'da okul yaptıracağım" diyen babanın açtığı tazminat davaları da "düştü." Düştü çünkü, hukukta yoksulluğa bir yer bulunamadı. Düştü çünkü, 10 bin YTL, yani 10 milyar liralık dava harcı yatırılamadı. Düştü çünkü, mahkeme kararıyla, sanki hakimler, savcılar, lmübaşirler, katipler çok çok zenginmiş de anlayamıyorlarmış gibi; yoksul olunca hak arama yolu da kapandı, hak dondu, hukuk öldü. "Kanun önünde eşitlik" diyen Anayasa maddesi de oracıkta düştü, pes etti, bu kadarına da katlanamadı; palavra olduğu mahkeme kararıyla tescil edildi. Yoksulluk, tekmelenmek içindir! Silledir, silkelenmek, ruhuna, bedenine sille tokat girişmek ve bunu Batı medeniyeti, demokrasi, Anayasa, hukuk devleti, sosyal politika, inanç, milliyetçilik, devlet dahi sayabilmek içindir. Not: Elbette çoğumuzun aklına, kalbine gelmez; zaten umurumuzda değildir. Zaten bir kısmımız ölmelerini yaşamalarına dahi yeğler ama; öyle ya da böyle, "F tipi" denen "seri ölümler"de 122 "insan" can verdi. Sırada bir de avukat, altı aydır ölüm orucunda olan Behiç Aşçı var. Onları yaşatabilmek, her şeye rağmen insanlığımız adına bir ödül olmaz mıydı? Nobel filan değil; bir insanlık ödülü, öyle mütevazı, sessiz ama kuvvetli. Adalet Bakanı bu haftaki ziyaretçilerine bir de bu zaviyeden bakabilmeli.
|