| |
|
|
Fransa'yı bilelim ama Fransız olmayalım...
Neticede Türk yazarı Orhan Pamuk'a Nobel Edebiyat Ödülü, bir avuç Fransız politikacının Türkiye'yi gözden çıkarttığı gün verildi. İşte bu da Avrupa'nın çok boyutluluğunun bir kanıtı değil mi? 1789 Fransız İhtilali kadar, dünya siyasetini etkileyen bir ikinci tarihi olay var mı mesela? Ya da Fransız resmindeki, edebiyatındaki akımlardan etkilenmemiş bir dünya aydını bulabilir misiniz? Oysa Fransa'nın dışında da bir " Batı uygarlığı " vardır. Ama özellikle Osmanlı aydınları, sadece Fransa'ya odaklanmıştır. Belki bu nedenle bazıları, " Şinasi ile Namık Kemal Fransızca yerine İngilizce öğrenselerdi, sosyo-politik kaderimiz farklı olurdu " dememişler midir? " Doktriner " olmak yerine " Pragmatik " olmak tercihi bizim devlet ve idare yapımızda daha ağır bassaydı, bugün hala " Laiklik " böylesine tartışma konusu olur muydu acaba? Türk edebiyatından bir Orhan Pamuk'un çıkması, O'nun çeşitli baskılara hedef olmasına karşın bu topraklardaki kültür sentezini yansıtmaktaki kararlılığı, " Çok seslilik "in, " Özgür düşünce "nin bir zaferidir. Bu modelde " Ermeni Sorunu " da Türkiye'de tartışılabilir. Ama kimse " Tartışılmazlar Listeleri " yapamaz.
TARİHÇİLİK Demek istediğimiz şu... Tabi ki toplumlar " Güncel " olana kilitlenir. Şu anda da Fransız sosyalistlerinin gündeme getirdiği " Ermeni Soykırımını İnkar Suçu " yasa teklifi, en güncel konu. Ama biliyoruz ki güncel geçicidir. Gazete arşivlerini bir karıştırın, nice güncel konunun manşetlerden ne kadar kısa sürede indiğini görürsünüz. Üniversitede tarih okuduktan sonra profesörüne " Ben tarihçi olmak için üniversitede kalacağım " diyen Bernard Lewis'e, hocası " Hangi yüzyıl üzerine tezini yazacaksın " diye sorunca, bugünün ünlü tarihçisi " 18-19' uncu yüzyıllar " cevabını verir. Bunun üzerine profesör güler ve " 18-19' uncu yüzyıllar tarihçilerin değil gazetecilerin konusudur " der. Bu anekdot " Güncel "i belirleyen biz gazetecilerin sorumluluğunu da vurguladığı için, beni çok etkilemiştir. En az okurlarımız kadar bilgili olmak, haber ve yorumlarımızda güncelin arkasındaki derinliği de yansıtmak, bir konu hakkında yazarken o konuya her boyutu ile hakim olmak, gazeteci sorumluluğunun en büyük gereği değil midir? Kitlelere sunulan resmi veya ideolojik gerçek ile " Gerçek " arasındaki ayrımı, üniversiteler, özgür ve özerk aydın düşünce odakları gibi, bizler de bulup, göstermek zorundayız. Bu nedenle " Araştırmacı gazetecilik " sade bedeni değil " Medeni cesaret "i de gerektirir. Sırasında büyük çoğunluğun doğru olarak kabul ettiklerinin " Yanlış " olduğunu söyleyebilmektir de araştırmacı gazetecilik. Fransa'nın sorumsuz politikacıları birbirlerinin kalesine gol atmak ve 400 bin Fransız Ermeni'sinin oylarını almak için birbirleriyle tarihi dondurmak üzerinde yarışırken, tarihe de bugüne de " Fransız kalmamız " tehlikesini bizlere hatırlattı. Siyasette, sosyolojide, tarihte, düşünce hayatında tartışılması gereken konuları, yasa zoruyla dondurup, farklı görüş açıklamayı suç olarak belirleyen tutumların, ne tür hesap edilemeyen kötü yan sonuçları olabileceğini, Türk-Fransız ilişkilerinin aldığı yaradan görmedik mi? Özetle bizler her çeşit Jakobenlikten uzak kalmayı, siyaset ve düşünce hayatımızın temel ilkesi olarak benimsemeliyiz. " Kodu mu oturtan " siyaset modelinin ne olduğunu, Fransız sosyalistlerinin hazırladığı yasada gördük. Bizler bu anlayışı kendi toplumsal yaşamımızın dışında tutmayı başarmalıyız. Orhan Pamuk'ların sayısı ancak bu şekilde artar.
|