Devir kavga devri
Pazartesi Sohbeti için konuk ararken aklıma geldi. Bir yıl önceydi. Kürt sorunu hakkında konuşabiliriz. Olsa olsa onun söyleyecek lafı vardır dedim. Yılmaz Erdoğan'dan bahsediyorum. Aradım, aklımdaki projeyi anlattım. "Türkiye'de siyasi konularda konuşacak sanatçı bulmakta zorlanıyorum. Ya çekiniyorlar ya da ne olup bittiğinden haberdar değiller. Gel seninle her şeyi konuşalım" dedim. Yılmaz akıllı adam, kelimelerden korkmayan adam. "Olur ama..." dedi. "Bana biraz zaman ver, oturup aklımdakileri kağıda dökeyim, onları toparlayayım. Sonra sen yazdıklarımı okursun, o zaman üzerinde konuşuruz." Harika! Bundan iyisi can sağlığı. Yılmaz Erdoğan Kürt sorunu hakkında hissettiklerini yazacak, ben de soracağım. Beklemeye başladım. Bir gün, bir ay, üç ay derken... İşin ucunu bıraktım. Ne yalan söyleyeyim, hayal kırıklığına uğradım. Yılmaz bu konuda konuşmayı istememişti. İşin özeti buydu. Ne kadar safmışım. Sonra bir sabah Hürriyet'e gönderdiği barış çağrısı yapan mektubunu gördüm. Nasıl yani? Bu mudur verilen söz? Geçenlerde Başbakan'ın danışmanı Egemen Bağış ile konuşurken TESEV'in yeni bir araştırmasından haberim oldu. Araştırmanın sonucuna göre Türkiye'de başörtülü kadın sayısı azalıyor. Gazeteci refleksi, hemen Can Paker'i aradım. Paker "Aman" dedi. "Araştırmayı aynı anda açıklayacağız, lütfen bu konuda bir şey yazma. Araştırmayı köşe yazarlarıyla paylaşacağımız gecenin sabahında istersen seninle röportaj yaparız." İsterim tabii. Söz verdim. Yazmam dedim. Yanlış yapmışım. Sonra yine bir sabah rakip gazetede aynı bilgiyi manşetten okudum. Aşk olsun Can Paker, hani söz vermiştiniz. Hani ben size "Yazmam" demiştim. Aramızdaki konuşma uzun ama özetle aslında yaptığım doğruymuş. İlkeli ve duruşu olan bir gazeteciymişim. Ortalıkta söz verip yerine getirmeyen o kadar adam varmış ki. Ben onlardan farklıymışım. Karşıdakini ciddiye almak, söylediğine güvenmek, "Söz" deyince gerçekten söz verdi zannetmek, uzun vadeli gazetecilik yapmayı hedeflemek, günü kurtarmak için birilerini harcamamak ilkeli gazetecilikse, ben artık değilim. Kavga edip, ona buna hakaret eden köşe yazarının "cesur" diye nitelendirildiği bu devirde, inatla pozitif yazmaya çalışıyor, bel altından vurmamaya özen gösteriyorum. "Kimseyle derdim yok, derdim kelimelerle" diyorum. Ama galiba olmuyor!
|