|
|
S.O.S veren cildinizi yenilemenin tam zamanı
Deniz, güneş ve kum üçlüsü ile yaşadığımız tutkulu beraberlik sona erdi. Şimdi bu beraberlikten geriye kalan hasarları onarma zamanı. Güneş ışınları, kum ve tuzlu suyun etkisiyle yıpranan, yaşlanan ve kuruyan cildinize özen göstermeniz şimdi çok daha önemli. Uzun süre güçlü güneş ışığına maruz kalmak, hem yüzeyde hem de orta deri tabakasında değişik ölçüde hasara neden olur. Deride kollajen ve elastin liflerin bulunduğu şekerli protein havuzunun suyu eksilir, bu da lif yapılarında kayıplara neden olur. Güneş, ciltteki yağ dengesine de belli ölçülerde etki eder. Bütün bunların sonunda cilt desteksiz kalır; kurur... Bazı bölgelerde damar genişlemeleri ve lekelenmeler olur, kırışıklıklar meydana gelir. Aynaya baktığınızda cildinizin kalınlaştığını, sertleştiğini ve kırışıklıklarınızın derinleştiğini görerek umutsuzluğa kapılıyorsanız; zaman kaybetmeyin ve hemen cildinizi şımartmaya başlayın.
OKSİJENLE CANLANIN Oksijen terapi; yaz sonrası bakımları arasında, neştersiz, kansız ve iğnesiz bir şekilde güzelleşirken, aynı zamanda da keyif alacağınız bir yöntem. Üstelik hiçbir yan etkisi yok. Bu yöntemde, özel formüllü bazı kozmetik ürünler, aktif içerikler ve saf oksijen, püskürtme yoluyla epidermisin alt tabakalarına kadar transfer ediliyor. Uygulama sırasında kullanılan kozmetik ürünler, cilt arasındaki boşluklardan cildin en alt tabakasına kadar iniyor. Cilde belirli bir basınçla uygulandığı için masaj etkisi de yapıyor ve böylelikle kollajen ve elastin gibi liflerin sentezini uyarıyor. Yara izleri, çatlaklar, lekeler, akne izleri, ince çizgiler, matlaşmış ve kurumuş ciltler için iyi bir çözümü oluşturuyor. Oksijen terapi gözle görülür bir biçimde dokuların canlanmasına yardımcı oluyor. Seanslar ilerledikçe, cilt elastikiyetinin ve nemliliğinin artışı gözle görülür şekilde artıyor. Güneş ve sivilce izlerinin hafiflemesine yardımcı olurken, berrak ve pürüzsüz görünmeye başlayan ciltte kırışıkların azalmaya başladığı hissediliyor. Uygulamaya, cilt temizlenerek başlanıyor. Ardından cildi arındırmak için ölü hücre tabakası uzaklaştırılıyor. Bu sayede cilt, verilecek her maddeyi alacak hale geliyor. Yüze, boyuna ve dekolteye; önce basınçlı saf oksijen, arkasından özel formüllü kozmesötikler püskürtülüyor. Ürünün, cildin derin katmanlarına nüfuz etmesi için yeniden oksijen veriliyor. Bu noktada, güneşin etkisiyle artan lekelerin giderilmesi ve hasar gören yapının onarılmasıyla ilgili diğer tıbbi girişimleri bir başka yazıya bırakarak; çoğu zaman ihmal edilen, ancak cildin olmazsa olmazı diye nitelendirdiğimiz bir konuyu paylaşmak istiyorum: Nemlendiriciler...
NEMLENDİRİCİSİZ OLMAZ Güneşin en önemli etkilerinden biri de cildin nemliliği üzerindeki olumsuz etkisidir. Burada nemlendirici kullanımının öneminin altını çizmek şart. Günlük ve düzenli nemlendirici kullanımı, ciltteki kuruluğu tedavi etmede, cildinizin tazeliğini, gençliğini ve güzelliğini korumada en etkili yoldur. Nemsiz bir cilt, mat ve sönük bir görünüme sahiptir, zamanla pullanmalar gözlenir, yapılan makyajı dahi tutamaz hale gelir. Cildin en üst tabakası olan epidermisin nemini yitirmesi dış etkenlere karşı onu hassaslaştırır, bu da kendini yanma, batma ve kızarıklıklarla gösterir. Zamanından erken kırışmaya yol açar.
CİLT NEDEN KURUR? Kuru ciltler zaten nemsiz kalmaya uygun bir alt yapıya sahiptir, çünkü su ile birlikte bariyer oluşturup, buharlaşmayla nem kaybını önleyecek yağ açısından fakirdirler. Ancak bununla birlikte her cilt tipi nemsiz kalabilir. Bunda ultraviyole ışınları ve hava kirliliği başlıca iki önemli dış etkendir. Bu ikisi, hem serbest radikallerin, hem de toksik moleküllerin oluşumuna yol açarak, cilde zarar verir. Epidermis, E vitaminini sentezleyerek bu zararı kontrol altına almaya çalışır. Ancak bir süre sonra, hem cildin lipid yapısına, hem de su rezervlerine saldıran serbest radikaller; cilde, doğal korunma mekanizmalarını kaybettirerek, dış etkenlere duyarlılığı bir kat daha artırır. Gittikçe kötüleşen kısır bir döngüye girilir.
NASIL ETKİ EDER? Bir kısım nemlendiriciler, çevre dokudan su çekerek derinin nemlenmesine yardımcı olan su emicilerdir. Bu amaçla kullanılan gliserin gibi moleküller, tam bir sünger şeklinde davranarak suyu emerler. Bazı nemlendiriciler ise cildin en üst tabakasını örterek, buharlaşma yoluyla gerçekleşen su kaybını önleyen örtücü ve kapatıcı özelliktedirler. Sadece ciltte bulundukları süre içinde etkilidirler. Nemi, hücre içinde tutarak dengelemek amacıyla kullanılan bitkisel ekstreler ve yağlar bunlara örnektir. Bir de cildi düzgün ve yumuşak tutmak amacıyla kozmetikler içerisine ilave edilen yumuşatıcılar vardır. Bunlar cilt hücreleri arasındaki boşlukları doldurarak pürüzsüz bir yüzey oluştururlar. Ayrıca yeni nesil nemlendiricilerin içerdikleri bakır, çinko, magnezyum, mangan, gibi oligoelementler; hücresel metabolizmanın dinamizmini yükselterek su tutucu etkiyi kat kat artırır. Kuvvetli güneşe, rüzgara veya soğuğa maruz kalınan günlerdeyse etkisi güçlendirilmiş maske ve serumların kullanılması daha uygun olur. Gündüz kullanılan nemlendiricilerde dikkat edilmesi gereken iki özellik: ultraviyole filtre içermeleri ve hava kirliliğine karşı bir kalkan görevi sağlamalarıdır. Sabah ve akşam olmak üzere, günde en az iki kez kullanılması gereken nemlendiricilerin uygulanmasında, boyun ve dekolte gibi düzenli koruma ve nem isteyen iki kırılgan noktanın ihmal edilmemesi gereklidir.
DR. ALİ KERİM DİLER
|