|
|
Köfteden aşk yazıları...
Pazar günleri gazeteler aşk yazılarıyla dolar. Aşk ile hüzün hep ayrılmaz bir ikili olarak görüldüğü için de yazılar çoğu zaman isotlu olur. Yazılara bakacak olursak aşk, sadece kavuşamama ya da unutamama duygusudur. Yani kimse aşkın insanı coşturan, daha üretken ve hatta daha iyi bir insan yapma özelliklerinden bahsetmez. Kıblesi kavuşamama ya da unutamama olan yazılar, gelip hep aynı genelleme ile biter: 'Mutlu Aşk Yoktur' Türkiye bu cümleyi bir Zülfü Livaneli şarkısından öğrendi ve çok sevdi. Sonra anlaşıldı ki, 'mutlu aşk yoktur' sözlerini ilk kullanan kişi Fransız şairi Louis Aragon'dur. Aşk yazarları mutlu aşk olmadığına dair uluslararası bir kaynak da bulmanın sevinciyle yazılarını daha da dokunaklı hale getirdiler. Oysa mutlu aşk yoktur diyen Louis Aragon ve eşi Elsa'nın hayatı mutlu aşk örneğinin ta kendisidir. Aragon mutlu aşk yoktur şiirini niye yazdığını şöyle açıklar: "Şiiri yazdığım 1943 yılında Paris Nazi işgali altındaydı. Toplumsal mutsuzluğun olduğu yerde bireysel mutluluğun olamayacağını düşündüm ve sonra oturup 'Mutlu Aşk Yoktur'u yazdım..." Tek bir cümlenin kılavuzluğunda aşkı anlamak ve anlatmaya çalışmak ne kadar kötü... Elsa, Moskova'da doğan Letonya asıllı bir Museviydi. Ekim 1917 devriminden sonra Paris'e geldi. İlk evliliği iki yıl sürdü, sonra Aragon ile tanıştı. 1939'da evlendiler. O dönemin tüm Fransız yazarları gibi uzunca bir süre otellerde yaşadılar. Sonra, Elsa için orman içinde bir değirmen satın aldı. O değirmende Pablo De Neruda'dan Picasso'ya kadar çok sayıda konuğu ağırladılar. Nazım Hikmet ve Abidin Dino da o konuklar arasındaydı. Hep mutlu bir aşk yaşadılar ve Elsa 1970'de öldü. Aragon'da 12 yıl sonra yanına gitti. Aşk sadece kavuşamama ya da unutamama duygusu değildir... Yani aşk üzerine yazmak kolay gibi gözükse de aslında çok zordur.
|