Tanıdığım Oriana Fallaci...
Henry Kissinger'a hayatının en büyük gafını yaptıran, Humeyni'yi kızdıran, Mao'yu güldüren ünlü gazeteci Oriana Fallaci, öldü. Oriana Fallaci'yle 11 Eylül'den kısa bir süre sonra New York'ta tanıştık. Tanışma dediğim şöyle oldu. Tüm zamanların en ünlü kalemi, 11 Eylül sonrası uzun süren sessizliğini bozarak Corriera Della Sera'ya bir makale yazmıştı. Oriana, tabiri caizse, "İslam'a kafayı takmıştı." Ateist olmasına karşın Batı medeniyetinin daha ileri olduğunu, İslam'ın de şiddeti dışlamadığını, kızgınlık içinde hep kendini mazlum göstermeye çalıştığını iddia ediyordu. Tam o aralar New York Times gazetesinin Pazar eki benden Fallaci'yle röpörtaj yapmamı istedi. Doğrusu Yaser Arafat'tan Kaddafi'ye, Mao'dan Indira Gandhi'ye kadar dünya devlerini şıpır şıpır terleten röportajları hayranlıkla okumuş genç bir gazeteci olarak, Fallaci'ye ulaşmaya can atıyordum. Ancak bir zamanlar gazetecilik dünyasının prima donnası sayılan Fallaci, şimdi 70'ine merdiven dayamış, dünyadan elini eteğini çekmiş, Greta Garbo'nun son yılları gibi tam bir inviza hayatı yaşıyordu Manhattan'ın göbeğinde. "Röportaj asla kabul etmiyor" dendi defalarca. Sonunda yayıncı ısrarlarıma dayanamadı, Fallaci'ye yazdığım mektubu, etrafındakilere "kaprisler kraliçesi" gibi davranan kadına vermeyi kabul etti. Kısa süre sonra bir telefon geldi: "Fallaci mektubundan etkilendi. Seni evinde bir içkiye bekliyor. Türkiye'yi de konuşmak istiyor. Ama kesinlikle New York Times'a röportaj vermeyecek." İyi bir gazetecinin yapacağı şeyi yaptım. Çantama "her ihtimale karşı" bir teyp tıkıştırdım. Üç katlı ve antikalarla dolu evde, 5 kadeh şampanya, onlarca cigarillo (ben değil kanser hastası Oriana'nın pofurdattığı) ve 4 saat muhabbet sonrasında: "Tamam, röportaj veriyorum. Allah seni... Var mı yanında teyp? Yoksa benim eski teybi bulalım. Hınzır seni, teyp de getirmişsin. Aynı benim gençliğim gibi..." Bir 4 saat daha ve önlü arkalı 3 kaset sonra, Oriana'yla arkadaştık. Röportaj yayınlanmadan Oriana'nın ısrarlarına dayanamayıp son halini, daha New York Times editörlerine vermeden, ona gösterdim. Gazeteciliğimde ilk ve son kez. Sonraki aylarda sık sık evine uğradım. Kansere meydan okuyor "İçimdeki o canavara yenilmeyeceğim" diyordu. Televizyon her zaman açıktı ve yaklaşan Irak savaşını konuşuyorduk saatlerce. İslam ve Türkiye konusunda anlaşamazdık. Bana "Ah akılsız kız. Bir gün haklı olduğumu anlayacaksın" diye takılırdı. Amerikan ordusu Irak'a girdiğinde, savaşa gitmek için heveslendi. "Hemen gitmeliyim. Asıl hikaye Amerikalılarla Bağdat'a girmek. Gerisi fasa fiso" diyordu. Ufak tefek, kanserin rengini çaldığı yüzü parlayıveriyordu yeniden gazetecilik heyecanı sarınca. Gidemeyince yıkıldı. Ben oradayken birkaç defa CNN'den Christian Amanpour aradı. Zamanında "Aman benim yaptığım hatayı yapma. Nolur çocuk yap" dediği için, Amanpour hamile kalmıştı. Bana da bir gün Vietnam Savaşı sırasında ya da Humeyni'yle röportajı gibi alakasız bir konuyu anlatırken durup "Bak beni dinle. Muhakkak çocuk yap. Şimdi gençsin ama sonra çok yanlız hissedersin" derken gözleri dolmuştu. Garip, diye düşündüm, çünkü bir döneme damgasını vuran "Doğmamış Çocuğa Mektuplar"da, aslında çocuğu ve sevgiyi iten bir kadın vardı. Oriana son kitabı "Öfke ve Gurur"dan sonra Avrupa ve Amerika'da bir kesim arasında bir sembol haline geldi. Bir keresinde Ariel Sharon'un aradığını söyledi. Yıllarca yerden yere vurduğu adam, bu kez barışmak ve dertleşmek için arıyor, "Geçen gün İsrail'le ilgili sözlerini duydum. Teşekkür ederim. Durumumuz gerçekten zor" derken, sesi boğuluyordu. Fallaci nasıl biriydi? Resimlerinin aksine ufacık, ama kocaman sesli, etkileyici, teatral, komik ve son derece zeki. Gazeteciden bana iki şey kaldı. Bir tanesi, Can Yayınları'nın bastığı "Doğmamış Çocuğa Mektuplar." Bir gün ziyarete geldiğimde "bak ne buldum" diye önüme koymuştu. İkincisi ise, şahane bir süt danası tarifi. "Bunu ahçı Peppin'den öğrendim" derdi. Bazen birlikte yerdik, bazen, geç saatte uğramışsam, yalnız benim için hazırlayıp televizyon önüne koyardı. Tercihen Floransa'dan gelen sızma zeytinyağı, kalın dana biftek, içine birkaç dilim sarmısak gömüp biberiye üzerinde kızartmanız yeter. "Fazla kızartmayacaksın. Danaya yazık. İçi pembe kalmalı..." derdi Oriana.
|