Türkiye'de menajerlik diye bir meslek var mı dersiniz?
Eğer bugün doğru dürüst bir kültür-sanat-magazin basını yoksa bunun sorumlusu sadece 'televoleci' diye eleştirilen gazeteciler değil. Sanatçı menajerleri de bundan sorumlu
Bugün çoğu gazetecinin (Eğer kebap arkadaşı değillerse ya da Papermoon'dan Lucca'dan filan tanışmıyorlarsa) bir müzisyene ya da sinemacıya ya da oyuncuya doğrudan soru sorup kendisiyle görüşme şansı neredeyse yok. Tamam dünyada da bu iş böyle ama burada devreye profesyonellik anlayışları arasındaki farklar giriyor. Hadise şu düzeyde: Sizden nasıl bir röportaj/haber yapmak istediğinizi (çoğu zaman e-posta ile isteniyor; "Siz bana bir e-mail atın,") anlatmanız bekleniyor, bazen soruları bile önceden sorup, oturup yanıt beklemeniz bekleniyor. Yani menajer beyin ya da hanımın algı dünyasının kalıplarıyla sınırlı bir çerçevede sizin talebiniz iletiliyor, kim bilir sizin hazırlayacağınız haber nasıl anlatılıyor, sonra da size yanıt veriliyor. "Efendim şu an promosyon dönemi değil, iki ay sonra biz bütün gazetelere röportaj vereceğiz, o zaman konuşuruz." Oldu biz de baskıyı bekletiyoruz, kapağı size ayırdık zaten.
MÜZİK BASINI YOK Tam da bu yüzden Türkiye'de müzik basını diye bir şey yok. Tam da bu yüzden bir Madonna, U2 filan da hiçbir zaman olmayacak. Bu işi magazinciler sadece magazin yanıyla yürütüyor. Siz hiç aldanmayın "Söylediklerim yazılmıyor, neden sanatım ve mesajlarım konuşulmuyor?" tarzı çıkışlara. Herkes memnun halinden. Çünkü iş, standartları konuşmaya gelirse herkes sınıfta kalacağını biliyor. Mesaj falan da bulamazsınız pek. 10 yılda bir birileri 'terörü durduralım' falan diye bir mektup falan yazar. Kimse inanmaz. Çünkü sanat samimiyet ve ikna işidir. Bu ikisi olmadı mı istediğin elbiseyi giy, istediğin klibi, fotoğrafı çek, istediğin prodüktörü kirala, ne köy olur ne kasaba... Aslında köy olur. Çoğu menajere 'soru cevap' formatı dışında hazırlanacak bir haberin nasıl olabileceğini anlatmak güç. Çünkü böyle bir mevhum bilinmiyor. İlle bir röportaj olacak ve kaç sayfa çıkacağı soruluyor. İnsan kendini emlakçıda gibi hissediyor. "Biz iki oda bir salon ev arıyoruz." "Öyle mi, kaça kadar çıkabilirsiniz?" Bir de mesela menajerlerin sanatçılarını koruma güdüleri var ve bu çok gelişmiş. Kimileri röportajlara eşlik ediyor. Siz soru sorarken o da yandan sizi dinliyor. "Aaa ama onları sormayalım." Menajer değil boşanma davası avukatı mübarek... "Müvekkilim bu soruyu yanıtlamayacak." Tüm bu sistemin içerisinde sanatçı, menajere teslim oluyor ve sonuçta ortaya hiçbir şey söylemeyen, içi klişe laflar ve uyduruk mesajlarla dolu, siyaseten doğruluk adına söylenmiş lafları içeren dostlar alışverişte görsün röportajları çıkıyor. İsterseniz elinize bir gazete alın ve isimlerin yerini kapatarak röportajları bir okuyun. Herhangi bir fark bulabilecek misiniz bakalım. Herkes son derece namus ve ahlak bekçisi, herkes herkesi seviyor ve sayıyor, herkes herkesin müziğine hayran. Kimse fikrini söylemiyor. Niye? Çünkü ak dersem o gücenecek, kara dersem diğeri. Herkesi memnun etmeye kalkmak da insanı karakter ve tarz yoksunu yapıyor. Türkiye böyle bir yer değil. Dünya da böyle bir yer değil. Müzik kanallarındaki VJ iyimserliği var bu röportajlarda. Bütün şarkılar güzel. Bütün sanatçılar yeppppyeni ve gerçekten harika çalışmalarını sergiliyorlar. Hepsi de muhteşem. Hiç kötü bir şey yok. İster rap, ister türkü, ister rock, ister pop, ister iyi, ister kötü. Herrr şey harika, muhteşem, hepsini seviyoru.
YORUM KONUSU AŞK Bu sistemde de yeni bir albüm, yeni bir film yapıldığında ve dolaşıma girdiğinde okuyabileceğiniz tek yorum da işte ancak şarkıcının giydiği elbisenin markası, arabası, son sevgilisi ya da film setinde yaşanan aşklar ve kavgalar oluyor. Bir de dünya yansa yalanlayan menajerler var. Mesela bütün dünya Brad Pitt ile Angeline Jolie'nin birlikte olduğunu biliyor, diyelim. Ama menajerleri çıkıp "Böyle bir şey yok, onlar arkadaş," diye açıklama yapıyor. Ya da ne bileyim mesela Türkiye'de bir menajer çıkıp röportajdan önce "Fotoğrafçınızın CV'sini ve portfolyosunu bir yollayın, bakalım," diyor. Ama aynı menajer, çalıştığınız yayının adını doğru telaffuz edemeyen biri oluyor mesela... Yine de menajerleri seviyorum. Beni güldüren insanları severim.
MEHMET TEZ
|