İntikaaammmm! Elde olmayan sebeplerden...
Yalıkavak çarşısı içindeki Alibaba'dayız. Ablam Yücel ile iki deniz levreğinin hakkını vermiş, üzerine az şekerlilerimizi de içmişiz. Bodrum'un en sakin köşelerinden birinin tadını çıkarıyoruz, keyfimiz paşalarda yok. Daha sonra masamıza uğrayan sevgili Aslı, yemekten sonra içtiğimiz kahve fincanlarının içinde benimle ilgili yorumlar yapıyor. Niye lafı dolaştırıyorum ki, bildiğiniz kahve falı bakıyor işte... Arkadaşım, falcı, medyum, gaipten haber verici olduğundan falan değil, oyalanıyoruz biz bize... Benim bütün öğretilere, dini öğütlere, Uzakdoğu felsefeleriyle ruhumu terbiye etme girişimlerime rağmen, bir türlü affetmeyi beceremediğim önceki yıllardan kalma bir insanın baş harfini görüyor fincanımda... "Bir X var burada," diyor. Tabii benim hemen kulaklar dikiliyor, keyfim, neşem bir anda kaçmasa da (o kadar da önemli değil canım) hafiften ortam bulutlanıyor: "N'olmuş o X'e? Aslı cevap veriyor: "Yamulmuş!" "Ohhh!" çekiyorum içimden, "Beter olsun," diyorum dışımdan... Aslında epey zaman önce o kişiye karşı beddua etmekten, hem korktuğumdan (döner gelir beni bulur diye) hem sıkıldığımdan vazgeçmiştim. Kendisini Allah'a havale etmiştim. İlahadalete yani. Ama şimdi düşünüyorum da benim adalet dediğim, aslında intikam duygusundan başka bir şey değil. Ve bu saptama sadece bana özel de değil. Siz de şöyle bir düşünün bakalım. Adalet isterken asıl istediğimiz, canımızı yakanın canının yandığını görmek, bir nevi skoru eşitlemek. Bunun da bizden başkasına bir zararı yok. Kin tutmak içimizde oluşan, oluşturulan yaraların enfeksiyon kapmasından başka bir işe yaramıyor. Kolunda, bacağında yara çıktığında doğal olarak o yaranın iyileşmesi için bepantene'di, baticon'du, bir şeyler sürüp sürüştürüp tedavi ediyorsun da, ruhundaki yaranın en iyi ilacının affetmek olduğunu kendine bir türlü anlatamıyorsun. E ne yapmak lazım? Monte Cristo Kontu'na, hapishanedeki yaşlı bilgenin söylediği gibi, "İntikam Tanrı'nın işidir," diye dönüp yürümek en güzeli galiba... Ama şu hale bakın, kendime, sözde olgunlukla verdiğim öğütte bile 'intikam' lafı geçiyor. N'apalım yahu? İnsanız işte... Rahşan gibi, "Büleeent, n'olur bunların hepsini affediverelim gitsiiin," duygusallığını ve yüce gönüllülüğünü yakalamamız zor. Fallarda çıkan 'yamulmuş harfler', içimizi bir parça da olsa soğutmaya devam edecek hep... Böyle gelmiş, böyle de gidecek.
|