Çocukluğum bir fotoğrafta
Oktay Akbal, Bulutun Rengi kitabındaki Karanlık Benim Ülkemdir hikâyesinde sinemada 'yer gösterici' olarak çalışan bir kadının düşleri ve düşüncelerini anlatır. Aydınlıkta kimsenin yüzüne bakmadığı, ama film başlayınca 'dünyası ışıklanan' kadın, kimi zaman 'sinema perdesi'nin içine girerek kendisini film kahramanı olarak duyumsar. Oktay Akbal'ın pek sevdiğim hikâyelerinden biridir. Şimdilerde ben de bir film kadar olmasa da bir fotoğrafın içinde çocukluğumu yaşıyor, 'çocuk' halimle o fotoğrafın içinde kaybolmuş bulunuyorum. Hikâyem, birkaç ay önce Erzurum'dan, adından başka özelliğini bilmediğim, şu ana kadar yüzünü dahi görmediğim, hemşehrim A. Baki Çınar'ın gönderdiği bir fotoğraf ile başladı. Kimlik belgemde doğum yerim olarak yer alan bu fotoğraf, çocukluğumdan pek çok iz taşımakta, özellikle de hâlâ burnumda tüten 'koku'larıyla yaşamakta... Ve o fotoğraf, bir zamanlar Erzurum ilinin Pasinler ilçesine bağlı Sanamer köyü kimliğiyle, yarım yüzyılı aşan hayat albümümün sararmış sayfaları arasında yaşantısını sürdürmekte. Üstelik hiçbir değişim ve değişikliğe uğramadan. Tabii, sadece adından başka... Babamdan öyle duymuştum, kimliğimde de Sanamer'di adı; bir ara Kuşburnu diye bilindi, çünkü bir kuşburnu cennetiydi. Şimdilerde, Horasan ilçesine bağlı Hacıahmet adıyla yer almakta Erzurum coğrafyasında. Bu fotografın kişisel tarihim ve özel coğrafyam içindeki yeri mi?
KÖYÜN ADI GURBET Babam, "Meme uçları dışarı bakan insanların anayurdu gurbettir," derdi. Çırak Aranıyor şiirimde de "Gurbet ne yana düşer usta / Sıla ne yana / Hasret hep bana / Bana mı düşer usta?" dediğim gibi, Hacıahmet köyünün bir adı da gurbet değil midir? Leylekler, köy camisinin çatısına misafir geldiğinde uzun kış sona ermiştir. Yazın ömrü, çocukları kapı önlerinden kapıp kaçan kartallar yüzünden az olur ve turnaların göçünün ardından bir yeni kış daha girer kapı aralığından. Yonca biçilir ayın ışığında, seher yelinde harman savrulur. Önümüzdeki hafta o fotoğrafın çağrısına Has Halı'nın davetini ekleyerek neredeyse bir yarım yüzyıl sonra çocukluğumun köyünde, Hacıahmet'te olacağım. Annem Şayeste'nin tandır başında anlattığı Tembel Ahmet masalı yatağım, bostan beklerken babam Sıtkı'nın söylediği "Ağustosta suya girsem, balta kesmez buz olur," türküsü yorganım olur mu o gün? Kimliklerini adlarından başka bilmediğim dedem Mail ile babaannem Şahver'in köy mezarlığında kaybolmuş adresini kavakların gölgesinden başka kim bilebilir? 2003 ve 2006'da Dünya Halı Oscar'ı olarak bilinen America's Magnificent Carpet Ödülü'nü alan Has Halı, yaklaşık 14 yıldan bu yana Erzurum'da geleceğin antika halılarını üretmekte. Şimdiye kadar da 13 milyar düğüm atılarak 140 bin metre kare halı üretilmiş. Dokunan her halının ilmeğinde Erzurumlu genç kızların, yapağısında delikanlıların sevdaları ve karasevdaları, sılaları ve gurbetleri var çünkü... Ve o fotoğraf, hayatımın albümünde şimdi bir Has Halı'dan başka nedir ki? Şair, sılana kavuşsan da yaşadığın hep 'hasret' olmadı mı şimdiye kadar? Üstelik, şiirinde de yazdığın gibi yıllar ve yıllardır ömrünün gurbetinde değil misin? Ayrıca hayat da bir fotoğraftan başka nedir ki hem içine girip yaşanılan hem de insanın içinde yaşattığı.
|