Gülben Ergen'den mesaj: Vermek mutluluktur...
Çok sevgili arkadaşım Gülben Ergen, bana aşağıdaki yazıyı çok beğenerek forward etmiş, benim de hoşuma gitti ve sizlerle paylaşmak istedim: "Vermekten hoşlanmıyorsan, sana verilmesini de engellersin. Verilmekten hoşlanmıyorsan vermeyi de bilemezsin. Ne vereyim, ne versinler diyorsan Sadece alıyorsun..." Mutluluk; içinde başlar çünkü... Mutluluk; içten, özden verebilme yetisini kazanmakla başlar. İnsanların çoğu neden mutsuz, en azından mutlu değil? Vermeden almayı ya da önce alıp sonra vermeyi düşündükleri için. Bir gezgin, dağ bayır gezerken bir akarsuyun içinde değerli bir taş bulur. Ertesi gün yolda bir adamla karşılaşır. Adam çok açtır. Gezgin, torbasındaki yiyeceği karşılaştığı bu kişiyle paylaşır. Ama erzak çantasını açarken adamın gözü çantadaki değerli taşa ilişir. Gezginden bu değerli taşı kendisine vermesini ister. Gezgin hiç duraksamadan değerli taşı adama uzatır. Adam başına konan talih kuşundan memnun, aceleyle oradan uzaklaşır. Artık kendisine ömür boyu maddi güvence sağlayacak değerli taşın sahibidir. Bir kaç gün sonra gezgin, arkasından koşarak kendisine yaklaşan adamı görür. Adam nefes nefese değerli taşı gezgine uzatır. "Senden ayrıldıktan sonra uzun uzun düşündüm. Bu taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Ama onu sana geri vermek, senden daha değerli bir sey almak istiyorum. Bu taşı bana rahatlıkla vermeni sağlayan o içindeki şey her ne ise ondan istiyorum..." Sahip olduğun maddi şeyleri vermek, vermenin en kolay yoludur. Ama burada bile takılı kalan ne çok insan var. Gerçek vermek, kişinin kendinden, özünden vermesidir. Emerson'un dediği gibi: "Yüzükler ve mücevherler armağan değildir. Gerçek armağan, veremediğin için dilenen özürdür. Gerçek armağan kendinden bir parçayı verebilmektir." Çoçuklarına sevgi yerine, ayıramadıkları zaman yerine, onları oyuncaklara boğan, pahalı okullara gönderen, altlarına araba çeken anne babaları düşünün. Eşlerine ayıramadıkları zamanın, gösteremedikleri sevginin bedelini armağanlarla telafi etmeye çalısan eşleri düşünün. Vermeyi bilmedikleri sevgiyi, maddi olanaklarla telafi edebileceklerini düşünenler, sadece kendilerini aldatır, suçluluk duygusunu hafifletmeye çalışır. Ama çocukların, eşlerin yüreklerindeki yarayı azdırmaktan, öfkeyi büyütmekten başka bir işe yaramaz bu ucuz armağanlar. Gerçek armağan olan sevgi ve ilginin yanında, en pahalı mücevher bile ucuz kalır. Sevdiklerine zamanını ver, dikkatini ver, ilgini ver, bilgini ver, pozitif bakış açını ver, onlara değer ver... Yüreğindeki armağanları ver, sevgini, anlayışını, neşeni, şefkatini ver, affediciliğini ver. Rüyalarını, fikirlerini, yaratıcılığını, yeteneklerini sun dünyaya. Yüreğini sunduğunda kendini iyi hissedersin, kendine olan güvenin artar, en önemlisi kendine verdiğin sevgi ve değer artar. Ne verirsen kendine veriyorsun. Şunu daima hatırla: "Kendine sakladığın, kaybetmekten korktuğun her ne ise onu kaybedersin. Verdiklerin ise senindir." (Burada bahsedilen tabii kalp açıklığı. Başkalarının size olan bağımlılığını korumaya çalışmanın, takdir edilmek beklentisi ile vermenin cömertlik olmadığını, sağlıklı hiç olmadığını belirtmek istedim.)
Elvan Demirkan
|