| |
Bir gün herkes Lübnan gibi tek başına kalabilir
Geçen hafta bir Bodrum plajından denize açılan tatilci, suda kalp krizi geçirip öldü. Sonrasını gazete haberlerinden siz de izlemişsinizdir. Adamın cesedi savcının gelmesi beklenilirken, tam 4 saat sahilde kumların üzerinde bırakıldı. Fotoğraflarda adamın ağlayan eşi ve kızı, üzeri örtülmüş ceset ve çevrede denize girenler görülmekteydi. Evet... Hemen ileride insanlar hiçbir şey olmamış gibi yüzüyor veya güneşleniyorlardı. Ben bu tür durumlara sadece New York caddelerinde rastlanıldığını sanıyordum. Filmlere de konu olan New York tablolarında, yoldan geçenler bir adamın çevresini kuşatan 4-5 kişi tarafından öldüresiye dövüldüğünü görür ama kimse durup, müdahale etmez. Yoldan geçenler başlarına iş açılmasın diye, olayı görmezden gelmeye çalışırlar. Aslında buna benzer bir durumla ben de Romanya'nın başkenti Bükreş'te karşılaşmıştım. Uluslar arası bir toplantıya konuşmacı olarak davetliydim. Dönem Çavuşesku dönemiydi. Bana bir araç bir de mihmandar tahsis etmişlerdi. Karlı bir kış sabahı, Bükreş'in banliyölerinden birine gidiyorduk. Karşıdan hızla gelen bir araç ne olduysa oldu ve yerinde dönerek üzerimize gelmeye başladı. Sonra bizi sıyırarak, bir ağaca çarptı. Birkaç saniye içinde gerçekleşen bu olayın ertesinde, kaza yapan aracın sürücüsünün başının aracın ön camını kırıp, dışarı sarktığını görebildim.
POLİS KORKUSU Mihmandara bizim aracı durdurmasını, kaza yapan adamın yardımına gitmemiz gerektiğini söyledim. Hiç aldırmadı. Bizim şoför de gaza basıp, kaza yapan aracı geride bırakarak uzaklaşmayı yeğ tuttu. Çok sinirlenmiştim ama hiçbir şey de yapamıyordum. Gideceğimiz yere varıncaya kadar hiç konuşmadık mihmandarla. Oraya varınca bana döndü ve şöyle dedi: -Ne hissettiğinizi çok iyi anlıyorum. Ama durup kaza geçiren kişiye yardım etseydik, sonunda işe mutlaka polis de karışacaktı. Romanya'da polis işe karışınca, arkasından kimin başına ne geleceği hiç kestirilemez. Yazının başından beri verdiğim üç örnekte ortak olan durum, insanların çeşitli nedenlerle bir gerçeği gördükleri halde görmezden gelmeyi yeğ tutmalarıdır. Bodrum plajındaki insanlar tatillerine ara vermemek için, New York'takiler kendileri de kavgaya karışır endişesiyle, Romanya'daki mihmandar ise polise dert anlatamamak korkusuyla, gözlerinin önündeki acı gerçeği görmezden gelmişlerdir. Aslında bu "Görmezden gelmek" olayını global çapta ele aldığınızda da, görmezden gelenlerin çeşitli gerekçelere sığındıklarını görmez misiniz? Örneğin bütün dünya Hitler'in yaptıklarını, Polonya'ya saldırdığı güne kadar görmezden gelirken "Aman savaş olmasın" diyerek, Yahudi ırkına soykırım uygulanmasına, önce Avusturya'nın sonra da Çekoslovakya'nın yok edilmesine gözlerini kapatmamışlar mıdır? ABD de, hem Hitler Almanyası'nın hem de Japonya'nın saldırgan politikalarını, Pearl Harbour vuruluncaya kadar uzaktan izlememiş midir?
LÜBNAN TRAJEDİSİ Şimdi de İsrail'in ABD desteği ile Lübnan'ı istila etmesini hem bölge ülkeleri, hem de dünya çeşitli nedenlerle görmezden geliyor. Lübnan'da yüz binlerce insan çoluk çocuk evsiz kalırken, bombalanırken, aynı coğrafyada bizler tatilimizi yapıyor, yüzüyor, geziyoruz. Bu durumlardan çıkartılacak ders nedir tam bilemiyorum. Acaba "Kötü duruma düştüğün zaman dünyada tek başına kalırsın. Bu nedenle hazırlıklı ve bilinçli ol ve kötü duruma düşme" mi demek gerekir? Ya da "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" mi demek gerçeklere daha uygundur? Ama hiç unutmamız gereken, bazen insanların bazen toplumların ve milletlerin yalnız kalabilecekleri gerçeğidir. Bunun çaresi ise "Gerçek dostlar"ın sayısını artırmak ve düşmanların sayısını azaltmaktır. Bilinen Temel hikayesindeki duruma düşmek pek akla yatkın değildir. Temel elinde bir yılan, deniz kenarında yürürken, "Neden elinde yılan taşıyorsun" diye soranlara "Denize düşersem diye ihtiyaten" cevabı vermiş ya... İşte öyle olmak yanlıştır.
|