|
|
Emekli olup da göbek büyütmem sahneye çıkarım!
Türkiye'de bu ay yayımlanmaya başlayan ünlü müzik dergisi Rolling Stone, ilk sayısında Mazhar Alanson'u konuk etti. Ünlü tiyatrocu ve senarist Levent Kazak'ın konuştuğu Alanson, ilk kez bir arkadaşıyla röportaj yapıyor olmanın keyfiyle 'sansürsüz' konuştu. Alanson, "Emekli olmak değil, sahneye çıkmak adamı dik tutar, adrenalin olur" diyor.
Şairsin, bestecisin, oyunculuk yapıyorsun. Tüm bu faaliyet çeşitliliğinde, sen kendini nasıl konumlandırıyorsun? Hiçbir şekilde konumlandırmıyorum. Bu konumlandırma işini başkalarının takdirine bırakıp, kendi işime bakıyorum. Sanatçı dediğin kişilik, biraz da farkında olmadan yürümelidir. Mesela yaratım aşamasında bu şarkı 'hit'olacak, çok sevilecek şeklinde yola çıkmamalısın, sadece yapmalısın. "Ben çok acayip bi adamım, şahaneyim" kanalına da girmemek lazım, o da bozar.
* Ego nasıl beslenecek? Güzel işler yaparken yaşadığın küçük, tatlı anlar var; onlar yeter. Bir konser çıkışı, bir seyirci memnuniyeti. Ama onları bile hemen unutmalısın. Çünkü en tehlikeli şey kendini bir yerde görmektir.
'BEN ÖNCE AKTÖRÜM'
* Peki bu piyasa, dönen çarklar, her türlü rekabet, sürekli değişen kalite ve normlar, kendini nasıl koruyorsun? Az kişiyle konuşup, az ama kaliteli iş çıkarıyorum. Para kazanıyorum ama zengin değilim, bu iyi. Emekli olup havuz kenarında g... göbek büyütmeyeceğim, sahneye çıkmayı, beste yapmayı tercih ederim. Bu adamı dik tutar, adrenalin olur yani, iyi gelir.
* Oyunculuk yapıyorsun ama konservatuvarda oyunculuk eğitimi yaptığın pek bilinmiyor... Şimdi ben önce aktörüm. Onun eğitimini gördüm. Devlet Tiyatroları'nda çalışmışlığım da var, oralardan çok şey öğrendim.
* Tiyatro sahnesini bıraktın mı? Neden bıraktım biliyor musun? Çok saygı duyulan bir aktör oldun diyelim; kelli felli, hayatı çözmüş. Bir bakıyorsun hâlâ seyirci önünde tepiniyor, yuvarlanıyorsun.
* Bu mudur yani? Değildir tabii, şaka! Aslına bakarsan tiyatroyu hiç bırakmadım. Ben kendimi sanki bir müzisyen rolü oynuyormuşum gibi hissediyorum. Sahne her zaman sahnedir. Tiyatro bana rahatlık getirdi.
* Tiyatro eğitiminin, yaptığın müziğin içeriğine katkısı ne oldu? Babam senfonide baş trompetçiydi. Teyzem operacıydı. Genlerden gelen bir şey tabii ki var. Ama aldığım tiyatro eğitimi, okuduğum kitaplar kelime haznemi ve dil kullanımını geliştirdi. Bunun müziğime etkisi olmuştur. Diğer bestecilere göre dili daha farklı kullanabiliyor, istediğim gibi esnetiyordum. Farklı bir zenginliğe götürdü bizi.
* MFÖ'nün Türkçe sözlere geçişi, tabiri caizse; müzik tarihimizde kendi çapında bir devrimdir. Türkçe'ye geçişiniz nasıl oldu? O dönem Paul Simon, Cohen dinliyorduk. Bu adamlar kelimelerle çok iyi oynuyorlardı, üstadları. Tabii misyoner okullarında okumanın verdiği avantaj da var, dil biliyor, kim ne diyor anlıyorsun. Biz de İngilizce besteler yapıyoruz. İş önce taklitle başlar, önce taklit eder, işin matematiğini öğrenirsin. Sonra baktık, İtalyanlar İtalyanca, Bulgarlar Bulgarca rock yapıyor. Neden olmasın dedik ve 'Heyecanlı'yı yaptık. Ardından diğer parçalar geldi.
'KIZILOK ÖRNEK OLDU'
* Hiç yadırganmadı mı? 'Aaa, bu nasıl söz' kimse demedi. İş sadece kelimeleri arka arkaya dizmekle olmuyor, altyapıdaki müzik de bizden olmalı. Bu geçişte rahmetli Fikret Kızılok örnek oldu!
* Şarkılarında baba şairlerin şiirlerini kullandın. Başkasının şiirini müziğe çevirirken kesip biçmek zorunda kalmıyor musun? Oluyor. Sahipleri izin verdiği sürece sorun yok. Şiiri şarkı sözüne çevirmek gerekir. Müziğin farklı bir matematiği var. Hece sayısını oturtmak gerekiyor. Hesap kitap işi. Nazım gibi bazı şairlerin de şiirinde zaten müzik vardır. Mesela 'Makineleşmek İstiyorum' şiiri. Bir de Ahmet Arif'i çok severim. 'Hasretinden Prangalar Eskittim'... Yani kelimeler böyle okkalı kullanılabilir, böyle dantel gibi işlenir...
* Kendi şiirinde neredesin? Yazım macerasında son geldiğin noktadan memnun musun? Mesela 'Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da'yı yazdım ama sonra bir tuhaf oldum. Dedim ki; nasıl yazmışım bunu? Ardından 'Nasıl Anlatsam, Nerden Başlasam'. Yine acayip. Sonra daha sofistike şeylere kayıyorsun. Sanata doğru gidiyorsun ama bu sefer halkla ilişkin kopuyor. Geri vites, daha sade şarkı sözleri! Mesela, 'Uykulu gözlerle döndüm rüyamdan, sana sarı laleler aldım çiçek pazarından.' Kafiye var ama zıplamalı bir anlatım.
* MFÖ'yü üç ayaklı bir masa olarak görürsek, bu ayakları tarif eder misin? Bir; üç ayaklı bir masa ama bu ayaklar kendi başlarına durabiliyorlar. İki; bu ayakların hepsinin kendi deseni, kendi stili var. Üç; ayrı madenden yapılmış. Yıllardır böyleydi ama eskiden bunu biraz makyajlardık. Eskiden daha fazla üretirdik. Hayat bizi ayrı ayrı çalışmaya itti. Artık birlikte pek beste yapamıyoruz. 30 senedir bir aradayız, yaptığımız ortak beste yedi-sekizi geçmez.
|