|
|
|
|
|
Pilaki sarımsak ister
|
|
- Meyhane ile içkili lokanta arasında ne fark var? - İçkili lokantalarda öğlenleri yemek çıkarılırdı, akşamları rakı mezeli servis olurdu. Yedi çeşit meze verirdik Hıristaki'de. Şimdi Rum usulü meze veriyoruz diyorlar. Nasıl veriyorsun? Ufak tabaklara koyuyorlar ve her birine bilmem kaç lira yazıyorlar. Yazılmaz! Madem Rum usulü, koy önüne bol bol. Sen koyuyorsun bir lokma kadar, hesabı yazıyorsun kol kadar. Masaya oturdun mu, bir defa fasulye pilaki, beyaz peynir, salata şart. Zeytinyağlı ufak ufak bir şeyler verilir ama pilaki şart. Dermasondan yapılırdı şimdi eşek fasulyesi dediğimizden yapılıyor. Pilakiye ne lazım, delikanlı abi? - Valla biraz kereviz yaprağı, havuç gerekir. - Başta sarımsak; her tabakta bulunacak. Kereviz yaprağı, çok değil. Havuç, patates lütfen gözükecek; şimdiki gibi doldurmayacaksın. Dolduruyorlar patatesi; aşçıya o kadar bağırıyorum. Eskiden işçi patrondan korkuyordu, şimdi patron işçiden korkuyor. Aman, kaçar diye. Hiçbir zaman kötüsü gidip iyisi gelmez; bu iş böyledir. - Şimdi meze diye alışmadığımız şeyer geliyor. Örneğin deniz börülcesi. - Deniz börülcesini yeni görüyorum. Ne diyeyim? Eskiden başkaydı. Harp yıllarında çok Alman, Fransız vardı. O dönemde İngilizler pek gelmezdi bizim buralara. İngilizce bilen de yok. Fransızca, Almanca geçerli o zaman. Konsoloslukta çalışmak üzere bir İngiliz geldi, yemek yiyecek; bizim antikacı Salamon'u bulmuş. O İngilizce konuşurdu. 'Herife bak' dedi bana; 'Bak ne diyor?' Durdum, 'Ne oldu?' dedim. 'Madem buraya tayin oldun, biraz Türkçe veya Fransızca ya da Almanca öğren dedim. Adam, 'Balık yüzmeyi İngilizler'den öğrendi', diye cevap verdi'. Hey gidi hey; artık torunum bana 'bay bay' diyor; herifin dediğine geliyoruz. Şimdi herkes İngilizce konuşuyor. Dedim 'Bay bay da ne?' Allahaısmarladık imiş.
|
|
|
|
|
|
|
|
|