Sahte hastalıklar, sahte sorunlar
Geçenlerde gazetelerde "The Times" gazetesinde çıkan bir habere atıfla "İlaç Şirketleri yeni hastalık icat ediyor" şeklinde başlık dikkatimi çekti. "Public Library of Science Medicine" isimli dergide çıkan bir inceleme yazısının sonuçları tartışılmış. Bu haberde "menopoz, çekingenlik, yüksek kolesterol, osteoporoz ve cinsel yetmezlik" "sahte hastalıklar" olarak değerlendirilmiş.
DEĞİŞEN DEĞERLER Kanımca bu yazıyı yazanlar konuya hatalı bir yaklaşım sergilemişler. Menopoz kadın yaşamının kaçınılmaz bir devresi, yani hastalık olarak değerlendirilmesi doğru olmayabilir. Ancak menopozun mümkün olduğunca geciktirilmesi, bu süreç içerisindeki şikayetlerin en az seviyelere indirilebilmesi için yaşam tarzı değişikliklerinin yanı sıra bazı destek ürünleri ve ilaçların kullanılması akılcı bir yaklaşım olacaktır. Aynı şekilde osteoporoz da hastalık olarak kabul edilsin veya edilmesin, destek tedavisi ve ilaçlar ile şikayetlerde belirgin azalma sağlanabilmektedir. Bu bakımdan koruyucu ve tedavi edici yaklaşımlar uygulanması gerekir. Yüksek kolesterolün bir hastalık olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği de tartışılabilir, ama uzun vadede önemli bir risk faktörü olduğu kesin. Hekimler de kolestrol düşürücü ilaçlara başlamadan önce diyet gibi ilaç dışı yaklaşımları deniyorlar. Beklenen etki sağlanamazsa ilaç tedavisine geçiliyor. Buraya kadar her şey normal ancak burada dikkat edilmesi gereken husus; ideal kolesterol seviyesinin ne olduğu. Daha önce yıllarca 260 mg civarında olduğu kabul edilen normal serum kolesterol seviyesi, ilaç firmaları tarafından birden 180-200 mg'a çekildi. Şimdilerde yeni eğilim 125 mg'in daha ideal olduğu. Peki bu seviyenin doğru olduğunun kanıtı ne? Bir düşünün, normal kolesterol seviyesi 180-200 iken dünyada potansiyel hasta sayısı tahminen 1,5-2 milyar civarındaysa, değeri 125 mg'a çektiğimizde potansiyel hasta sayısı 4-5 milyara çıkacak. Bunların ne kadarı ilaç kullanır bilinmez ama! Kazancı düşünebiliyor musunuz? Sadece çekingenlik değil, çok geniş yelpazede bazı hafif psikolojik belirtiler için hemen antidepresan verilmesi, geçen hafta da belirttiğim gibi, gerçekten önemli bir sorun. İnsanların kulaktan dolma bilgiler ile hemen antidepresan kullanmaya başlamamaları önemli. Cinsel yetmezlik gerçekten en büyük pazarlardan biri. Ginseng gibi pek çok etkisi bulunduğu bilinen, etkinliği bilimsel olarak ortaya konulmuş bir ilacı bile "sadece afrodiziyak" olarak piyasaya süren firmalar var. Kanser falan önemli değil, cinsel gücü artırıyor mu, o yeter!
"SAĞLIKLI BESLENME" Geçen hafta Sabah'ın Pazar ekinde yukarıdaki başlıkla bir yazı yer aldı. Başlık "beslenme" ama, belirtilen bitkilerin, sarmısak hariç, hiç biri besin olarak kullanılmıyor. Ayrıca bazı yanlış değerlendirmeler söz konusu. Ginseng ile başlayalım. Okurlarım iyi bilir, Ginseng'in yüksek tansiyon hastaları ve sinir hastalarında olumsuz etkisi söz konusu değildir. Aksine "gerçek Ginseng" tansiyonu düzenler, yani düşükse yükseltir, yüksekse düşürür. Aynı şekilde sinir sistemi üzerinde yatıştırıcı ve uyarıcı bileşenleri bir arada taşımaktadır. Bu şekilde iddiaların kaynağı "tağşiş-katıştırma"dır. Sibirya Ginsengi, Gerçek Ginseng'ten farklı olarak lignanlar taşır ve yüksek tansiyonlularda tansiyonu yükselteceği için önerilmez. Ayrıca, Ginseng'in etkisi en az 2-3 hafta kullandıktan sonra ortaya çıktığından, kullanan kişiye hemen etkili izlenimi vermesi için içerisine Gotu Kola veya diğer kafein kaynakları katılmakta ancak bu ilave kutunun üzerinde yer almamaktadır. Yani belirtilen bazı yan etkiler de "bildirilmeyen kafein ve diğer maddelerin ilavesi" nedeniyledir. Bir diğer iddia ise, Ekinazya'nın etkisiz olduğu. Daha önce yine yazılarımda incelediğim bu bitkinin soğukalgınlığı üzerindeki etkisi "bağışıklık sistemini desteklemek" şeklindedir. Yani herhangi bir şekilde "antibiyotik etkisi" söz konusu değil ve etkisini hiç bir şekilde antibiyotik vb. diğer ilaçlar ile karşılaştıramazsınız. Oldukça yüksek sayıda deneği kapsayan klinik çalışmalar, soğukalgınlığında koruyuculuk oranının yüzde 25-30 civarında olduğunu ortaya koymaktadır. Yani kullanan kişi bir yıl önce dört defa hastalanmışsa, Ekinazya kullandığında hastalanma sıklığı iki üç defaya inebiliyor. Bazıları düz bir mantıkla, bunu, "zaten plasebo da yüzde 25- 30 etkili, o halde Ekinazya'nın etkisi yok" şeklinde yorumlayabiliyor. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, Ekinazya'nın yukarıda bahsettiğim yüzde 25-30'luk etkisinin plaseboya göre oranlanmış olduğu. Tabii diğer faktörleri de düşünmek gerekir; kişinin bağışıklık sisteminde ne derecede etkinleşebiliyor? Yani tamamen bardağın boş tarafına bakılmış. Diğer bir uyarı da "karaciğere yan etkisi olan ilaçlar ile kesinlikle alınmamalı". Bu tamamen varsayım, iki Ekinazya türünün (Echinacea purpurea ve E. angustifolia) köklerinde çok düşük miktarda (yüzde 0.006) karaciğere zararlı olabileceği düşünülen madde bulunmuş (pirazolidin alkaloitleri). Ama bu maddelerin yapısal özellikleri bilinen zararlı tiplerinden farklı. Yine de sürekli Ekinazya kullananlar için dikkatli olunması şeklinde uyarı yapılıyor. Zaten sürekli ilaç kullanımı, zorunlu durumlar dışında, kaçınılması gereken bir husus. "Kediotunun pek çok yan etkisi var" başlığı da abartılı. Kediotunun diğer adı Valeryan. Bahsedilen yan etkiler sadece uzun süreli ve yüksek dozda kullanan bir kişide bildirilmiş. Yani şimdiye kadar kullanan milyonlarca kişi arasında bir iki vakada gözlenen kişisel hassasiyetleri yan etki olarak değerlendirirsek, o zaman hiç bir ilacı kullanmamamız, hatta sebze ve meyveleri bile yemememiz gerekir. Editörün notu: Söz konusu yazı Aktüel dergisinden alınmıştır.
|