Mahşerin dört atlısı...
"Zamanın değerini, yapacak işi olan kimse bilir," der bir Arap atasözü... Hem iyi plan program yapacaksın hem kendine zaman ayıracaksın; hem çalışacaksın hem eğleneceksin, dostları, arkadaşları ihmal etmeyeceksin... Bir yandan İş Sanat'ta Ben Eskiden Küçüktüm adlı oyunumun son gösterileri sürüyor. Son üç oyunu sergileyeceğiz yarın, 21 Mayıs Pazar 15.00'te, 23 Mayıs Salı günü 20.00'de ve son oyun 29 Mayıs Pazartesi günü 20.00'de İş Sanat'ta... Oyunların yanı sıra yedi üniversitede GNC Turkcell'in desteğiyle seminer yaptım. "Geleceğe Hazır Olmak" başlıklı seminerlerimde gençlerin kendilerini doğru tahlil ederek, hedef ve beklentilerini belirleme, iş hayatında geleceğe hazırlanma yöntemlerini nasıl belirleyecekleri konusunda çalışmalar yaptık. Trakya Üniversitesi'nde başladık Dokuz Eylül, Selçuk, ODTÜ, Süleyman Demirel üniversitelerinden geçtik, önceki gün Muğla'da bitirdik.
MUHTEŞEM GECE Geçen pazar sevgili dostlarım, Müjdat Gezen, Savaş Dinçel, Mustafa Alabora, Savaş'ın eşi Sumru ve Müjdat'ın eşi Leyla Ben Eskiden Küçüktüm'ü izlemeye geldi... Oyundan sonra Savaş ile Sumru'nun evinde ziyafet, maç izleme ve ardından bir yandan tiyatro, sinema, bir yandan da futbolun iç içe geçtiği muhteşem sohbet olur diye düşünmüştük; ikinci kısım gerçekleşemedi. Biz dördümüz okul arkadaşıyız.. Konservatuvarın tiyatro bölümünden... Oyunda Müjdat ve Savaş ile sahne üstü ve kulis maceralarımızı da anlatıyorum. Maçı izlemek için TV'nin başına çöktük. Ellerimizde kadehler... Müjdat Vefa'lı ama o gece Fener'i destekliyor, Savaş hasta Fenerli, Mustafa Beşiktaş delisi, bendeniz Cimbomlu'yum. Sumru ile Leyla, biraz gergin, salonda mahşerin dört atlısı vaziyetleri var. Maçı izlerken oyunculara ve hakeme söylediklerimizin hiçbirini yazamıyorum. Fener tribünlerindekiler bile daha sakindi... Savaş, şampiyonluğun kanatlanıp uçuşunu soğukkanlılıkla karşıladı... Yalnız, sonuç belli olana kadar dördümüz de ayıktık; tam o anda birdenbire bize bir şeyler oldu. 30 saniyede insan bu kadar nasıl değişebilir? Savaş kafayı sıyırdı, "Fenerbahçe Fenerbahçe, döne döne yener bahçe..." adlı yeni bestesini trampetle seslendirmeye başladı... Ben nezih el hareketleri yapmaya başladım; Savaş'ın senfonik eserini "Fenerbahçe Fenerbahçe döne döne söner bahçe..." sözcükleriyle yorumlamaya başladım. Galatasaray formasını göstermek için gömleği attım üstümden; Mustafa da soyundu, içinden Beşiktaş forması çıkınca Müjdat beline doladığı Vefa bayrağını çıkardı... Leyla ile Sumru, bizi ayıramayınca polis çağırmaya karar verdi... Dışarıdan silah sesleri geldi... Müjdat, "Fenerlilere saldırıyorlar," deyince... Ben "Sporu bahane eden magandalara karşı saf oluşturmalıyız... Askeri Müze'ye gidip Fatih'in toplarından birini alalım, silah atan kıroları püskürtelim" dedim. Çıkarken Sumru'ya "Bütün apartmanı taciz ettik... Eşyalar da kırıldı, kusura bakma, çok mu içtik?" dedim. Sumru "Evet, biraz ölçüyü kaçırdınız, dördünüz bir ufak içtiniz" dedi... Yaşasın eski dostlar... Dostlarınızı sık sık ziyaret ediniz, üzerinde yürünmeyen yollar diken ve çalılıklarla kapanır.
|