Yaşa sen kaptan!
İzmir'de hava güneşli, ılık, tam bahar havası işte. Sabah saatleri. Uçağa doluşmuşuz. Yolcuların üzerinde sabah mahmurluğu. Sessiz sedasız, herkes yerine yerleşmeye çalışıyor. Rutin işler işte; çantanı yukarı yerleştir, kemerini bağla, koltuğunu ayarla, dergini aç, 45 dakika seni oyalayacak ilginç bir konu ara vs. Amanın! O da ne? Uçağın içinde birden enerji dolu bir erkek sesi çınlıyor. Kaptan pilotumuz bize sesleniyor. Ama o pilotların her zaman alışık olduğumuz 'yatak odası sesiyle' ve otomatiğe bağlanmış cümlelerden oluşan bir konuşma değil bu... "Günayyyydın güzel İzmir'in güzel insanlarııııı!" diyor pilotumuz! Tıpkı Robin Williams'ın "Goooodmorning Vietnaaammmm" diyen sesi gibi! Canlı, neşeli, kıpır kıpır, aydınlık bir ses bu! Ve devam ediyor: "Uçağımıza hoş geldiniz, az sonra sizinle kısa ama çok keyifli bir uçuş gerçekleştireceğiz. Ama önce size, içinde İzmir geçen çok sevdiğim bir şiiri okumak istiyorum." Ve şiir başlıyor... Şaşkınlıktan dizeleri aklımda tutamıyorum ama şairi belli ki vakti zamanında İzmir'den bir güzele fena tutulmuş. Şiir bittiğinde yolcular hem şaşkınlıklarını hem de sabah mahmurluğunu üzerlerinden atmış durumda. Hep birlikte ıslıklar, alkışlar, "Bravo kaptan!" çığlıkları eşliğinde karşılık veriyoruz çılgın pilotumuza... Ve kalkış gerçekleşiyor. Kısa süren bir sessizlikten sonra yine o cıvıl cıvıl ses uçağın içinde yankılanıyor: "Yine ben, geveze pilotunuz... Şu anda sağ tarafta oturan yolcularımızın gördüğü güzel manzara Biga'ya ait. Ama, solda oturan yolcularımız da üzülmesin onların gördükleri yer de..." diye başlayıp, resmen tur rehberi gibi altımızda akıp giden yerleşim birimleriyle ilgili bilgiler veriyor. Yahu bayıldım ben bu adama... Hepimiz, bütün yolcular... Görevli hostesler bile öyle farklıydı ki. Kaptanın neşesi, enerjisi onlara da yansımıştı... Uçağın içi adeta pikniğe giden öğrencileri taşıyan okul otobüsü gibiydi. O 45 dakika nasıl geçti anlamadık. Kaptanımız hiç susmadı. Çocukluk anılarını bile anlattı. Ve o sabah o uçağın içinde bulunanlara, işini gerçekten severek ve hakkını vererek yaptığında, nasıl farklı olunabileceğinin kısa metraj dersini verdi. Süperdi! (Yazının bitiminde öğrendim ki meğer tek değil iki kaptanı varmış Atlasjet'in, yolculuk sırasında şiirler okuyan, tur rehberliği yapan, yolcuları evlerine gelen konuklar gibi ağırlayan; Levent Hüryol ve Yavuz Tanrıvermiş. Bir kez daha; yaşayın siz Levent ve Yavuz Kaptanlar!)
|