|
|
|
|
|
'İstanbullu olmak görgülü olmak demek'
|
|
-Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği'nden sonra Alarko'ya girdiniz. Giriş o giriş. Hâlâ aynı firmada çalışıyorsunuz. Ama hep yükselen bir grafik izlediniz. Hırslı mısınız? -Başkalarına karşı, paraya karşı hiç hırslı olmadım. Ama evet yaptığım işte hırslıyım. Tutku kelimesini daha çok seviyorum.
-Sizi ben Pasha ile hatırlıyorum. Açtığınızda İstanbul'da bir ilk yaratmıştınız. Şimdiki gece kulüpleriyle aradaki fark nedir? -Pasha'nın bugün bir örneği yok. Müthiş şık bir mekândı. Ailecek gelebiliyordunuz. Gençlerin kalitesi ortadaydı. Son derece butik bir yerdi. Sonra giderek kendimize ait değerleri kaybettik. Bu da gece hayatına bile yansıdı. Aslında Türkiye'ye haksızlık yapmamak lazım, bütün dünyada böylesine olumsuz bir değişiklik yaşandı. Hani eskiden biri düşse Avrupalı, Amerikalı dönüp bakmaz derdik ya, biz de o duruma düştük. Özgünlüğümüzü kaybetmeye başladık.
-Sizin ağırlama sanatınızda özgünlüğü yakalama arayışı mı var? -Kesinlikle. Önemli olan ne sunduğunuzdan çok nasıl sunduğunuzdur. Örneğin biz beş çayında simit ve peynir veririz. İsteyene tatlının ve kuru pastanın envai çeşidi verilebilir ama tercihimiz bu yöndedir. Neden? Çünkü simit bizden bir alışkanlık. Tüm dünyada böyle bir trend var. Her şey bir örnek olduğu için özgün olan değer kazanıyor. Türkiye bu açıdan hâlâ çok şanslı. İstanbullu olmak daha da büyük avantaj.
-Nedir İstanbulluluk? -Bence görgüdür. Tabii gerçek İstanbulludan söz ediyorum. Farkı görebilmektir, farkı yaratabilmektir bazen. İstanbullu en lüks yiyeceği bile basit bir tabakta ister. Şatafattan hoşlanmaz. Çalan müzikte bile derinliği yakalamayı arzular. Ama göstere göstere değil. Şov yaparak değil. Mütevazı bir lüksten bahsediyorum.
-Demin Türkiye şanslı dediniz. -Şanslıyız çünkü parlıyoruz. Özellikle turizm alanında her yerde Türkiye'den bahsediliyor. Ama bir yerde yanlış yapıyoruz. Kendimizi iyi tanıtamıyoruz. Dünyada araştırmalar yapılıyor. Bir ülkenin prim yapması için en önemli kriterlerden bir tanesi dost canlısı insanlara sahip olması. Bizde var. Ağırlama sanatını iyi biliyor olması. Bu da var ama bazen iyi kullanamıyoruz. İklim, kültür sanat hep önemli. Aslında bunların hepsine sahibiz.
-Niye iyi tanıtım yapamıyoruz? -Bu yıl turizme ayrılan para 90 milyon dolar sanırım. Bazılarına çok, bazılarına az geliyor. Bence iyi kullanılırsa hiç de fena bir kaynak değil. Ama ben iyi tanıtımın sadece bir reklam filmi çekip televizyonda yayınlamakla yapıldığını düşünmüyorum. Tabii ki reklam filmi olsun. Ama iş artık lobicilik işi. Dünyaca ünlü modacılarımız var, Atıl Kutoğlu, Hüseyin Çağlayan, onlara destek olmalıyız örneğin. Ayrıca müthiş bir yönetmenimiz var; Ferzan Özpetek. Onu bir aşk filmini İstanbul'da çekmeye ikna etsek bile yeter.
-Yani 'Tanıtım halktan geçer,' diyorsunuz. -Öyle tabii. Yarın öbürgün AB için karar verecek olan kim? Yine halk. Yani sokaktaki adam. Sokaktaki adama yönelik dünya çapında isim yapmış markalarımızı öne çıkarmalıyız. Türkiye parlayan bir yıldız ve o yıldızın özgünlüğünü anlatmalıyız. Zaten görsel kirlilik var dünyada. Televizyon, billboardlar. Ben olsam bunların yanında mutlaka başarılı projeleri de desteklerdim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|