|
|
|
|
|
|
Kendinize güvenin herkes sizi beğensin
Başımıza gelen her şey için hayatı suçluyoruz. Başkalarının kendi duygularımızı öldürecek kadar üzerimizde hak sahibi olmalarına izin veriyoruz. Oysa enerjimizi değiştirdikçe etrafımızdakilerin de bize yaklaşımı değişiyor.
Yirmili yaşlarımdaki acizliğimi düşündükçe, genç kızlara bakınca gençliğim gidiyor diye kıskanmıyorum. Çevre tarafından kabul edilmek, beğenilmek o kadar mühimdi ki o yaşlarda... Hiç unutmam, bir erkek arkadaşımla yemeğe gittiğimde açlıktan midemin sesini duymamaya imkan yokken, tokmuşum gibi yapıp yemek yiyememiştim, "Ya yanlış bir şey yapıp rezil olursam" korkusuyla. Rahat değildim, kendim olamıyordum. Eskiden bir partiye gittiğimde düşündüğüm şey; "Bu insanlar için yeteri kadar enteresan mıyım? Onlardan birisi olabilir miyim?" gibi sorulardı. Kendime verdiğim değer arttıkça sorduğum soru da değişti. "Tüm bu insanlar birkaç saatimi vermek istediğim kişiler mi?" Ne büyük bir değişim... Eskiden "Ne kadar çok arkadaşım olursa, o kadar popüler olurum" diye düşünüyordum, halbuki kendime inancım arttıkça insanlar kendiliğinden bana geliyorlar. İşte en büyük hatalarımız kendimize olan bu güvenin oluşmaya başlamadığı, değer vermediğimiz zamanlarda bilinçsiz attığımız adımlarla yapıyoruz. Sonra da başımıza gelen her şey için hayatı suçluyoruz. Eskiler boşuna dememişler "İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır" diye.
YA BİRİNİ BULAMAZSAM İstanbul'da varlıklı bir ailenin kızı. Bir doktor ile yaptığı evlilik adamın kendisini aldatmasıyla son bulmuş. Yalnızlığa tahammül edemediği için karşısına çıkan ilk kişi ile bir ilişkiye girmiş ve kısa süre sonra evlenmiş. Küçük bir kızı var ikinci evliliğinden. Bütün hayatı çocuğu. Mutsuz, enerjisisiz, gözleri parlamıyor. Kendini geliştirmeye, kendine bakmaya motivasyonu yok. Geleceğe ilişkin korkuları var; "Ya başka birini bulamazsam, yalnız kalırsam" diye. O yüzden mutsuz da olsa evde biriyle yaşamayı sürdürüyor. "Boşanayım" diyor ama tekrar en başa dönüyor; "Ya birini bulamazsam?" Hayatın kendine ettiğinden şikayet ediyor. Ama hiç düşünmüyor kendi kendine ettiğini. Yalnızlığın verdiği katlanılmaz bir ortamdan kurtulmak için attığı adım başka bir katlanılmaz ortama girmek. Hep verdiğinden şikayet ediyor ama bu kadar vericiliğin cömertlikten değil, kendine güvensizlikten kaynaklandığını fark etmiyor. Benzer hayalkırıklıklarını pek çoğumuz yaşadık. Neden? Çünkü bir dönem hemen hepimiz başkalarının kendi duygularımızı öldürecek kadar üzerimizde hak sahibi olmalarına izin verdik. Peki nasıl böyle bir hak verebiliriz?
Elvan Demirkan
|
|
|
|
|
|
|
|
|