|
|
Bu film Türkiye'de de çok tartışma yaratacak
Gösterildiği her ülkede tartışmalara yol açan, aday olduğu 8 Oscar'dan üçünü alan "Brokeback Mountain" nihayet Türkiye'de vizyona girdi. Filmin burada da çok konuşulacağına şüphe yok
Daha vizyona girmeden hakkında çok konuşulan, 8 dalda Oscar'a aday gösterilen ve 3 dalda ödüle layık bulunan "Brokeback Mountain" Türkiye'de de tartışmalara yol açmaya başladı bile. Filmi Lambda gönüllüleri Serdar Soydan, Yener Bayra, Baver Kara ve medyanın travestilere bakışını eleştiren "Travesti Terörü" adlı belgeselin yönetmeni ve yönetmen yardımcısı Aykut Atasay, Boysan Yakar'la birlikte izledik. Bu beş gencin dördü üniversite öğrencisi, biri işçi ve hepsi aileleriyle yaşıyor. Aykut Atasay: Bir filmin dünya çapında popüler olması, pazarlanabilmesi için bazı bileşenlerin iyi kaynaşması lazım. Yönetmenden başlamak istiyorum, Ang Lee ne yapsa olay olacak bir yönetmen. Son yaptığı filmlerin hepsi ya ödül aldı ya aday gösterildi. Ikinci faktör de oyuncuların çok iyi olması. Son derece heteroseksüel görünen iki erkek oyuncu bu rollerin altından kalkabilmişler. Popüler sinema genelde özdeşleşme üzerine kurulu olduğu için inandırıcı olmak çok önemli.
ÇOK İNANDIRICI Yener Bayra: Bir tek makyaj çok kötüydü, hayatımda gördüğüm en kötü yaşlandırma. İlk seyrettiğimde anlamadım, çocuklar büyümüş, o kadar zaman mı geçti dedim. A. A.: Filmin en büyük başarısı ve diğer filmlerden farkı şu; Eşcinselliğin ele alındığı filmler genellikle Neden o insan eşcinsel?' sorusunun cevabını arar. İşte, ailevi geçmiş, ailenin bunalımları, o karakterin çocukken yaşadığı problemler bağlantılandırılıyor ve çetrefilli bir hikaye oluy o r . Bu filmde, sinemada ilk kez iki eşcinsel birey arasındaki bir aşkı anlatan bir filmde aşk öyküsüne odaklanıldığını görüyorum. Belki de insanlar ilk kez özdeşleşebilecekleri, empati kurabilecekleri bir eşcinsel karakter görüyorlar sinemada. Baver Kara: Filmde her şey çok sahici, ben bir eşcinsel olarak, o duyguları, çıkmazları, sinir krizlerini, buhranları yaşadığım için özdeşleştim ama bunları hissetmemiş birisi için bile çok inandırıcı. A. A.: Tabii, kitle iletişim araçlarının sunduğu streotipler arasında kovboylar. Boysan Yakar: Türkler'in de çok sevdiği bir konu western. Ama bir yandan da görüntü çok uzak. Bir de günümüz aşkları böyle yaşanmıyor. Daha çok entrika var şimdi, filmlerde ve dizilerde konu çok çetrefil, herkes birbirini aldatıyor, yakıyor, yıkıyor, dövüyor. Bu ise görsellikle tazelenmiş bir aşk çünkü sürekli dağ manzaraları içinde geçiyor. B. K.: Kitle iletişim araçları yansıtmıyor ama böyle ilişkiler olabilir. Hiçbir şekilde aşkını dışarı yansıtamayan, aşkını belli edemeyen, hatta aşık olduğu insana bile belli edemeyen birçok eşcinsel var. Serdar Soykan: Belki şunu söylemek gerekiyor, 1983'ten 2006'ya değişen bir şey olmadı. Halen birçok insan toplumsal baskılar altında eziliyor. Bu filmlerle sınırlı değil, bunu yaşayan insanlar aramızda dolaşıyor. Belki on sene, yirmi sene sonra da böyle filmler yapılacak. Bir doğa var, insanın doğası, bir de insanın yarattığı kurallar var. Bu filmde şehir, toplu alanlar insanın yarattığı kültürü, yasakları temsil ediyor. Doğa ise insanların kendilerini özgürce yaşayabilecekleri alanları...
KASABA ÇOK ZOR B. K.: Orası küçük bir yer. İstanbul gibi bir hengamede kendimizi unutturabiliriz ama küçük bir kasabadasınız ve hayatınızı orada idame ettirmek zorundasınız. İşsiz kalabilirsiniz, insanlar sizi barındırmayabilir. 1969 yılında Stonewall olayları yaşanmış ve bu insanların haberi yok bundan. New York'ta büyük bir eşinsel hareketi gerçekleşiyor. Eşcinsel barlarının yoğun olduğu bölgelere polislerin yaptığı yasadışı baskınlardan biri sırasında polis, bir sürü eşcinseli, eşcinsellik yasadışı olmadığı halde gözaltına alıyor. 27 Haziran akşamı orada büyük olaylar oluyor ve her yıl 27 Haziran günü dünyanın birçok ülkesinde Gay Pride (Eşcinsellik Onuru) yürüyüşleri yapılıyor.
Ayşe DÜZKAN
|