|
Şiir, çevrilince...
|
|
Bazı şiirler, başka dile çevrilince pek bir şey yitirmiyor. Ama bazı şiirler de var ki, ancak yazıldığı dilde anlam kazanıyor. Sözgelimi, Cahit Külebi'nin şiirleri. En sevdiğim sanatçılardan biri olan Külebi'nin Hikaye'sini düşünün. "Senin dudakların pembe / Ellerin beyaz / Al tut ellerimi bebek / Tut biraz"... Hadi, İngilizceye çevirin bakalım: "Your lips are pink / Your hands are white..." Şiirle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir ortaokul öğrencisinin yazabileceği dizelere dönüşüyor hemen. Bu "sözgelimi örnek"i yaşadım. Külebi'yle birlikte bir uluslararası şiir toplantısındaydık. Hikaye'si İngilizce'ye çevrilmişti. Bir Amerikalı geldi yanıma. Külebi'yi göstererek, "Doğru söyle, gerçekten iyi şair mi?" dedi. Külebi'yi anlaması için Türk şiirini, Türk şiirinin geleneğini, Türkçeyi bilmesi gerektiğini söyledim. Türkçe bilmesi de yetmiyordu aslında. Bu dilin tadını alabilecek bir düzeye ulaşması da gerekiyordu. Kimbilir, belki de Anadolu'da yaşaması gerekiyordu. Neruda'yı bütün dünya okuyor, seviyor. Ama Latin Amerikalısı, Akdenizlisi başka türlü seviyor. İngilizcede değişik bir şair oluyor Neruda. Okyanusun İhtiyar Kadınları, Deniz Kenarındaki Kadınlar'a dönüşüyor. Anglo-Sakson şiir geleneğine göre çevriliyor çünkü. Bu yüzden, "anlatılan"ın öne çıktığı politik şiirleri daha kolay benimseniyor. Lorca'da, Alberti'de olduğu gibi.
|