Senin hiç kardeşin öldürüldü mü Rahşan Abla?
Evet, aynen böyle yazmıştım. Bir siyasi partinin başkan yardımcısı olan Bayan Rahşan Ecevit'e değil, bir anneye yazılmış bir mektuptu bu: Yıllardır içimizde yaşayan ve sönmeyen bir acının anısına yazılmış bir mektuptu: Senin hiç kardeşin öldürüldü mü Rahşan Abla! Eğer bu mektubu annem yazmış olsaydı daha acımasız yazardı. Evlat acısının ne olduğunu anlatırken şunu da diyebilirdi: Ateş düştüğü yeri yakar Rahşan Hanım! Sahi! Rahşan Ecevit bir anne olsaydı, oğlunun katilinin hapisten çıkmasına izin verir miydi? Affedersiniz! Elbette duygusalım. Çünkü: İnsanım. 20 yaşında kardeşini yitirmiş, adalete güvenmiş biri olarak isyanım yıllar geçti hiç sönmedi. Şunu dedim: Devlet benim adıma suçluyu cezalandırıyorsa.... Devlet kendi adına suçluyu asla affedemez. Biz gazeteciler... İşte bu noktada hepimiz ne duygularımızı anlatabildik ne de mantığımızın sesini duyduk. Bu hesaplaşmayı kim yapacak? Medya'nın reyting ve tiraj için Mehmet Ali Ağca'yı gündem de tutması hepimizi şu noktaya getirdi. Yani vicdanımızın o kabuk bağlamış yarasını yeniden deşti. Şunu diyorum: Suçlu Ağca'nın suçunun cezasını çekmeden sokaklara salıverilmesine bugün toplum isyan ediyor. Ama bu toplum: 33 bin suçlunun sokaklarda dolaşmasına da isyan ediyor. Öyleyse biraz geriye gidelim ve yaşanmış bir gazetecilik öyküsünü bir de benden dinleyin; Romanya'nın bir liman kasabası Galati'de bir akşam yemeği... Cumhuriyet muhabiri Mehmet Tezkan (Şimdi atv Genel Müdürü) arka masadaki Türk gemicileri gösterdi. Dedi ki: Adamların yemek yiyecek 5 kuruş paraları bile yok. Sonra o masaya yemek ve şarap ikram etti. Gemiciler öyle şeyler anlattılar ki şok olduk. İspanya ve İtalya'dan yük alan gemi (Boğaz'dan geçerken bozulmuş. 15 gün İstinye'de tamir edilmiş.) yükünü Zonguldak'a bırakmış. Galati'den yük alıp tekrar Boğaz'dan geçecekmiş. Araştırıyoruz ki geminin taşıdığı yük ise silah! Gazeteciyiz ya... Araştırma derken karşımıza çıkan isim Bekir Çelenk'ti. Sonrasında Papa'yı vuran Mehmet Ali Ağca'nın arkasında ki isim yine Bekir Çelenk'ti.
BEKİR ÇELENK RÖPORTAJI Hürriyet'in bir sabah toplantısında Yayın Müdürü Çetin Emeç çılgına dönmüştür. Çünkü: Bulgaristan'a röportaj için gönderilen Celalettin Çetin (Harika bir gazeteciydi...) saldırıya uğrar, bıçaklanır ve röportajı yapamadan geri döner. Rahmetli Çetin Emeç o tatlı sesiyle bağırır! "Hürriyet Gazetesi'nde Bekir Çelenk'le röportaj yapacak bir muhabir yok mudur?" Spor Müdürü Doğan Koloğlu 'var' der! Birkaç saat sonra Bulgaristan'a yola çıkmıştım bile... Sofya'dayım... En yakın dostlarımı aradım. O dönemlerde en popüler futbolcu olan Kerimof'u buldum. Wemley'de İngiltere'ye gol atmış, o gün Bulgarlar arasında kahraman olmuştu. Uzun lafın kısası... Vitoşe Oteli'ne girdim. Onca Bulgar gizli servisinin ortasında Bekir Çelenk'le konuşuyorum. Bir de baktım ki elindeki konyak bardağını yanağının öbür tarafından görüyorum. Yani yüzü ince bir kağıt gibi... İşte o an ipler koptu. İnanılmaz itiraflarda bulundu. "Bulgarlar beni zehirlediler. Yavaş yavaş ölüyorum" dedi. Mehmet Ali Ağca hakkında çok şey anlattı. Nerede buluşup görüştüklerini söyledi. (Bu röportaj geniş yankı buldu, hatta bir bölümü Time'da bile yer aldı.) Röportaj bitti. Kerimof'un gözleri faltaşı gibi açıldı. Çünkü etrafımız bir anda KGB'nin gizli servis elemanları ile sarılmıştı. Sonuç benim için gazetecilik adına bir zaferdi. Güreşçi dostum Nedko Nedef kulağıma eğildi ve "Bir an önce ülkene dön" dedi. Döndüm... Çok geçmeden Bekir Çelenk de Türkiye'ye iade edildi ve uzun yaşamadı. (Bulgaristan'da zehirlendigi belgelendi.) O röportajda Mehmet Ali Ağca için sorduğum yüzlerce sorunun hepsi şu an aklımdan uçup gitti. Sadece bir tek soruyu asla unutmadım. O da şuydu; "Para uğruna silah kaçakçılığı yaptın. O getirdiğin silahlarla binlerce Türk genci birbirini öldürdü. Acaba bu ölenlerden biri senin oğlun olsaydı ne hissederdin?" Bekir Çelenk başını öne eğdi! Sustu... Bir şeyler söylemek istedi, söyleyemedi. Yıllar sonra Bekir Çelenk'in oğlunun çok genç yaşta uyuşturucudan öldüğünü gazete sayfalarında okuduğum zaman müthiş üzüldüm. O an o çocuğun annesini düşündüm! Galiba ilahi adalet bazen çok acımasız oluyor.
|