|
|
|
|
|
Anadolu'nun en şık tatlısı: Aşure
|
|
Geçtiğimiz Perşembe, "Muharrem Ayının 10. günü" idi. Yani Aşure günü! "Nevruz ve Aşure". Bunların ikisi de aslında baharın gelişinin ilanıdır. Anadolu'da da asırlardır kutlanıyor. Aşure bu kutlamaların belki de en rafine, en çok katmanlı olan rengidir. Bir kez dert yanmıştım. Çocukluğumdan bu yana artık bana aşure pişiren kalmadı. Hele o imrenerek hatırladığımız aşure trafiği. Muhtelif reçeteler. Her mutfağın kendine has bir yorum ve terkible hazırladığı aşureler. Evden eve dolaşırlardı. Biz çocuklar kimin nasıl yaptığını elbette bilir ve müridi olduğumuz "aşure aşçısının" ismini soruştururduk: "Şuradan da geldi mi?"... Artık bu yok. Büyük şehirlerde bitti. Kimse kimseye aşure yollamıyor. Niye böyle oldu? Sosyologlarımıza soralım. Büyük şehrin hoyratlığı güzelim aşuremizi nasıl yedi bitirdi? Beri gelip anlatsınlar bize... Her sene baharın başında televizyonlar şehrin bir yerindeki kutlamalar verir ya, kendilerini zincirle döven, hırpalayan insanlar, falan. Olan biteni dünyanın ücra bir köşesindeki tuhaflıklar gibi seyretmez miyiz? Anlamak ya da öğrenmeyi bir kenara koyalım. Ne olup bittiğinden haberdar dahi olmaya ilgi duymaksızın. Oysa bu olup biten komşumuzdadır. Coğrafyadan söz etmiyoruz. Eğer kültürümüzün ortasında değilse, yanı başında duran bir komşudur. İşte Metin And, Ritüelden Drama/KerbelMuharrem-Ta'ziye adlı kitabında bunları anlatıyor. Türkiye'nin en çalışkan kültür tarihçilerinden And'ın "Muharrem ve Aşure Bölümü" şöyle başlıyor: "Bütün eski tören ve ritüellerde ikili bir ilişki buluruz. Bunlar söz (mithos) ve yapılan şey, eylemdir." And bugün "Anadolu Köylüsü'nün" oynadığı oyunların çok eskiden aynı bölgelerdeki "toplumların dünyalarının" bir kalıntısı olduğunu örneklerle anlatmaya çalışıyor: "Ay yılına göre Muharrem ilk aydır. Aşure ise bu ayın onuncu günüdür. Muharrem ve Aşure ay takviminden durağan güneş takvimine çevrildiğinde bu gün ve adetler Antik Dönem'deki karşılıkları ile neredeyse birebir örtüşmektedir." And diyor ki "Her din kendisinden önceki dinlerin doğurduğu dramları, kendi yorumu ve simgeselliği içinde oluşturur ve sürdürür." İslam'da Muharrem ve Aşure'nin, Anadolu'daki Bektaşi ve Aleviler tarafından nasıl kutlandığına gelince... Geçenlerde gözüme çarpan bir haberi size nakletmeliyim. Kerbela Yası'nın yıldönümünde aşure çadırında, "barış ve kardeşlik için" aşure ikram olunmuş. Zaten aşure oldum olası baharı haberlemez miydi, umalım da "barışın baharı" olsun...
|
|
|
|
|
|
|
|
|