| |
|
|
Başbakanlık saunada palto ile yaşamak gibidir
Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan görmezden gelmeyi denese de, iddiaları kasıtlı bulsa da, şu anda iktidarın karşısında bir "Unakıtan Sorunsalı"nın bulunduğu kesindir. Unakıtan ve ailesi üyeleri hakkındaki iddiaların haklı ya da haksız olduğu konusunda yargı kararı verecek konumda değilim. Ayrıca Kemal Unakıtan'ın çok başarılı bir Maliye Bakanı olduğunu da düşünüyorum. Ama bütün bunların ötesinde bazı AK Parti milletvekilleri bile Unakıtan'ı "Taşınması zor bir ağır yük" biçiminde kamuoyu önünde suçladıklarına göre, görmezden gelinmesi mümkün olmayan bir siyasi olay var ortada. Bu partinin "Yoksulluk" ve "Yolsuzluk" maddelerini işleyerek iktidar olduğu hatırlanınca, "Unakıtan Sorunsalı"nın sessizce geçiştirilmesinin yanlışlığı iyice görülür. Meselenin özü bence şu noktada kilitleniyor. Toplum, oylarıyla iktidara getirip, kamu yetkisine sahip kıldığı kişilerin, şaibesiz olmasını bekliyor. İktidar gücünün kullanılarak malvarlığının artırılması ve iktidar sahiplerinin yakınlarının ayrıcalıklı bir "Yeni sınıf" oluşturmaları, "Derin Millet"te çok kötü karşılanıyor. Bu açıdan, mesela toplumun kuş gribi krizi ile uğraştığı bir dönemde Unakıtan'ın çocuklarının "Unakıtan" markasıyla pastörize yumurtayı piyasaya sürmesi açıkçası siyasi akla sığmayan bir davranıştır. Tayyip Erdoğan'ın karşı karşıya bulunduğu ikilemi görmemek tabii ki imkansız. Unakıtan'ın Maliye'deki başarılı icraatı, bu iktidarın aktifindeki en büyük ağırlık. Ayrıca Unakıtan'ın feda edilmesi zincirleme bir etkilenim içinde, kabinedeki bazı diğer isimlerin de feda edilmesine dayanabilir. Seçim sath-ı mailine girildiği bir dönemde şaibe söylentilerinin kabulü anlamına gelecek tasfiyelerin, kampanya sürecinde muhalefet tarafından nasıl kullanılacağının hesabı da, her iktidar sahibinin beyninde önemli yer kaplar. Oysa Erdoğan'ın tabiatında "Yakın Çevre"ye sadakat ve adam feda etmemek, ağır basan öğeler. Ayrıca Erdoğan, Unakıtan'ın arkasında durduğu sürece, Parti Grubu'nun da Unakıtan'ı destekleyeceğini çok iyi bilmektedir. Neticede AK Parti yeniden bir genel seçimi kazanacak ve milletvekilleri yeniden seçileceklerse, bunu ne Turhan Çömez'in, ne de Deniz Baykal'ın liderliği altında gerçekleştireceklerdir. Ama başka gerçekler daha var ki, bunları Fehmi Koru dünkü Yeni Şafak'ta çok açık anlatmıştı. Hatırlatayım: - Türk politika hayatının son 50 yılında görülen inişler ve çıkışlar bizdeki davranış tarzlarının bir sonucu. Parti ve lider bir bakanı gözden çıkaramayınca iş tabana düşüyor; önüne "Yolsuzluk mu, partim mi?" ikilemi dayatılan seçmen, partiyi ve lideri feda etmek zorunda kalıyor. 3.5 kez darbelerle kesintiye uğrayan Türk politika hayatına, en son 3 Kasım 2002 seçiminde yaşandığı üzere, ara sıra da seçmenler darbe vuruyor. Kaldı ki, askeri müdahalelerde de, 'yolsuzluk' iddialarının bir biçimde rolü var. - Doğru olan ölçü herhalde şu: Politika, politikacı yakınlarının para kazandırıcı işlerden uzak kalmasına sebep olmamalı; ancak devlette karar alma makamlarını işgal edenlerden de bu alanda bir fedakarlık beklenmeli. Yakınları ticari hayatta başarılı olmak ve çok para kazanmak istiyorsa, politikacı bakanlık görevi düşünmemeli. Ya da, bakan yakınları az kazançlı işlerle yetinebilmeli. Evet... Erdoğan'ın işi kolay değil. Ama hamama giren terler. Başbakanlık ise saunada paltoyla yaşamak gibidir.
|