Mimarlık politikası...
Türkiye'nin mimarlarıyla konuşuyoruz. Anlatacak çok şeyleri varmış meğer. Öncelikle şaşkınlar, nihayet hatırlanmış olmaktan dolayı. İlk olarak mesleğe 50 yılını vermiş, son dönemde ses getiren pek çok projeye imza atmış Doğan Tekeli ile konuştuk. Tekeli, yaşanan mekanların, yürünen yolların ve çevremizdeki binaların aslında sadece betondan, taştan ibaret olmadığını söylüyor. "Evinden çıkıp, çamura bata çıka işe gelen insandan verim beklemeyin" diyor. "Böyle bir ortamda toplumsal barış olmaz" diyor. Ve Türkiye'nin bir mimarlık politikası olmadığından yakınıyor. Tekeli'ye göre devlet konutla, binalarla ilgili ancak kalitesiyle değil, kantitesiyleYani sadece kaç konut yapılacağı telaffuz ediliyor. Oysa bunun parayla, ekonomik güçle de ilgisi yok. Kendisi de büyük konut projelerine imza atan Tekeli'ye, son dönemde İstanbul'un dört bir yanında mantar gibi çoğalan konut sitelerini soruyoruz. En çarpıcı saptama da o zaman geliyor. Tekeli, bu gelişmeyi 2. Dünya Savaşı sonrası, Londra ve Paris'teki yapılaşmaya benzetiyor. Ancak insanları yalnızlaştıran bu yaşam alanlarının yıllar sonra terk edildiğini anlatıyor. Ve İstanbul'da da benzer bir geri göçün olmamasını tek bir şeyin sağlayacağını vurguluyor: 'Yatakhane Kentler' yapmaktan kaçınmak. Tekeli'ye göre binlerce konutluk sitelerdeki sosyal alanlar henüz ideal olmaktan uzak. Belki de yapılması gereken, şehir merkezindeki gibi, apartmanların altına dükkanlar açmak. Marketler, şarküteriler, ya da fırınlar. 1999 sonrasında talebin de baskısıyla inşaat kalitesi düzeldi. Rekabet artınca mimari kaygılar da arttı. Ama insanlar binlerce ışıktan oluşan o dev mahallelerde zamanla yalnızlıktan yorulup şehre dönme arayışına girebilirler. Şehirlerdeki konut stoku ise kalitesiz ve eski. Yani ya onları bir an önce kentsel dönüşümle yenileyip arz yaratmak gerek ya da şehir dışındaki siteleri biraz daha şehirli kılmak. Belki de proje geliştiricilerin şu anda yapılanların bir etap sonrasında sorgulayacakları konu bu olacak...
ESEN EVRAN
|