|
|
Ya annem Aysel Gürel gibi olursam
Trabzon'da konuştuğumuz Müjde Ar, ara ara düşünüyormuş; "Ya bir gün annem gibi olursam... " Eşi Ercan Karakaş'ın cevabı da esprili; "Ne yapalım, başa çıkarız."
Ya yaşlanınca Aysel olursam
Müjde Ar, eşi Ercan Karakaş’a muzipçe sormuş: "Ya bir gün Aysel gibi olursam, hani genç erkekler filan..." Ercan Bey sakin karşılamış; "Ne yapalım, başa çıkmaya çalışırız".
Kozyatağı civarlarında, iki oda bir salondan oluşan Rahşan Gülşan Tesisleri... Saat sabah 4 suları. Kuşlar, kurtlar ve dahi tüm börtü böcek uyumakta. Geyikler Kraliçesi olduğunu iddia eden şahıs da horul horul uyumakta. Taa ki... - Rahşan, kalk kızım okul vakti. - Anne karnım ağrıyo, başım dönüyo, bir de bugün içimde okula gitmek üzerine kurulu bir sinerji bulamıyorum. - Başlatma şimdi sinerjinden, kalk bak yoksa sana bir ay Playstation'sızlık cezası veririm. Sıkıysa gözlerinizi açmayın. Gözlerimi açtım ama ortada ne annem ne de zamanında nefret ettiğim ama şimdilerde bazı sabahlar (çok değil, sadece birkaç kez oldu) çok özlediğimi hissettiğim tatlı (o da bu yazıyı okuduğu için bu konuda fazla dürüst davranabileceğimi sanmıyorum) tehditleri vardı. Okul zamanı olsa vallahi birkaç bahane ile hatta parmağımı boğazıma sokup kusma taklidi yapmayı göze alarak yataktan çıkmazdım. Ama iş hayatı ne zor bir şey. "Trabzon uçağını kaçırdım, Müjde Ar ile görüşmeye gidemedim onun yerine Müjde Ar süsü verilmiş bir arkadaşımla görüşsem" desem, bir anda bana Müjde Ar süsü verip, olay yerinden kovalarlar. Söylene söylene uçağın yolunu tuttum. Tabii uçağa kadar en küçük fırsatta (bilet gişesinde işlemlerin yapılmasını beklerken bile) uyudum. Beni Uzungöl'e Müjde Ar'ın yeni dizisi "Kuşdili"nin çekildiği yere götüren otomobilde horlamaya hazırlanıyordum ki devreye bu kez de dağ yollarının insanın aklını başından alan güzelliği girdi. Birdenbire uyandım! Otomobilimiz, doğal şelaleler, yüzlerce yıllık köy evleri, çay bahçeleri, bir yaklaşıp bir uzaklaşan derelerin yanında ilerlerken bir yandan da Müjde Ar'ı düşünüyordum. 80'li yıllarda o kariyerinin en başarılı filmlerini çekerken ben ilkokulu bitirip, ortaokul ve lise kabusu arasında ilerliyordum. O yıllar cinselliğin sarılmaktan daha başka bir şey olduğunu algılama yılları idi bizim için. Ki bunu söktürmek için bile özel bir çaba gerekiyordu. Televizyonda 1 ve 2. kanallar vardı. TRT zaten yeterince sansürcü iken, bir de babam öpüşme veya sevişme sahnesi geldiğinde kanalı çevirirdi. Ay tam bakıp bir iki şey öğreneceğiz, babacığımın altın makası devreye girerdi. Ardından videocu dükkanları önünde otomobillerimizle kuyruklar yapıp eve 3-4 filmle döndüğümüz günler geldi. Ve ben Müjde Ar filmleri ile tanıştım. Adı Vasfiye, Dağınık Yatak, Ahh Belinda... Önceleri filmlerin o dönem dev sansasyon yaratan sahnelerine daldık tabii. Ama sonra Müjde Ar'ın aslında ne söylemek istediğini fark ettim. Duygu Asena, gazetede ne söylüyorsa Müjde Ar sinemada aynısını söylüyordu. Biz genç kadınların sosyal ve cinsel kimliğini şekillendirme adına çok önemli bir iş yapıyordu.
YİRMİ YAŞ KÜÇÜKLERİ BEN DOĞURDUM 50 yaşında olmak bir kadına ancak bu kadar yakışabilir. Tabii bu durumda hayatının aşkı, biricik kocası Ercan Karakaş'ın da büyük etkisi var. Onunla ilk tanıştığında "Bir dakika ya, acaba gerçekten böylesine sade, komplekslerden arınıp da yaşanabilir mi?" diye düşünmüş. Ve analitik terapi ile kendini gerçekten mutlu eden şeyleri, kendini yoranlardan ayırmayı başarmış. "Ercan, hayatımda ilk kez kendime 'Ben bu adamla yaşlanmak isterim' diyebildiğim bir insan. Geçenlerde, 'Yaşlanınca annem Aysel'e benzersem ne yaparsın?' diye sordum. Hani genç erkekler filan. Sakinliğini bozmadı. 'Başa çıkmaya çalışırız' dedi. İşte böyle sakinliği ile beni sakinleştiren bir adam o." Bu aralar tek üzüldüğü şey annesinin safra kesesi ameliyatı olmayı reddetmesi. Olmaması halinde ciddi hayati tehlike yaşaması söz konusu olan "Aysel" inatla direniyormuş. İçinde yoğun bir anaçlık duygusu var. "Benden 20 yaş küçük herkesi ben doğurdum zannediyorum" diyor. Bunu da, Uzungöl'den dönüş yolunda fotoğrafçı arkadaşım Sinan, Müjde Ar'ın omuzunda uyurken söylüyor. Trabzon Bedesteni'ne geldiğimizde gözlüğünü takıp, başında eşarbı alışverişe girişiyor. Ama sağlam bir pazarlık kabiliyeti var: "Az önce bu çemberi (yöre de başörtüsüne çember deniyor) 4 milyona aldım. Hem de kenarında iğne oyası vardı, nasıl 10 milyon dersiniz. Ben şimdi size getireyim de göstereyim..." Ama cimri değil. Yokluktan hatta ağır yokluktan geliyor ve parayı tutmanın kazanmak kadar zor olduğunu biliyor.
Rahşan GÜLŞAN
|