Söyle bana, niçin!
Pazar günü daha "hafif, yumuşak" konular tercih eder miydiniz? Neyse; nasılsa alternatif çok. Bu "ciddi" bir mesele olsun. Hafife alındığı ölçüde nasılsa "hafifler"! "Kuş g(r)ibi" olur!
Öbür gün 28 Şubat. 9 yıl geçmiş; o gün doğan okuma yazmayı çoktan bitirmiş de, ilk mektepte "sosyal bilgi" dahi alıyor. Allah hepsine zihin açıklığı versin. "28 Şubat" kod adlı "askeri müdahale" kimimizce "irticaa darbe", kimimizce "demokrasiye darbe" diye nitelendirildi. Tabii ikisi aynı şey değil. Yani "darbe" ortak paydası var diye, mesela "irtica eşittir demokrasi" denemez elbette. Şu denebilir: "İrticaa darbe" vesilesiyle "demokrasiye darbe" de vurulmuş olamaz mı?
Görünürde hakikaten "laik rejime hassas Silahlı Kuvvetler ile sivil güçler"i sinir edecek olaylar mevcuttu. İrili, ufaklı kalabalık bir liste... Nitekim, 28 Şubat 1997 tarihli MGK'daki "askeri bildiri" buna bindirmiş, derken Erbakan iktidarı da gitmişti. Tarihi sadece böyle okumak mümkün. Ben size başka bir okuma parçası önereyim. Paralel okuma.
1. Susurluk'ta, 3 Kasım 1996'da bir "kaza" oldu. Polis şefi, "PKK'ya karşı korucu aşiret"ten milletvekili, yıllardır katliamdan aranan, Ağca'nın cinayet ve firar işlerine bulaşmış, CIAGladio bağlantılarına dair kokular çıkmış, sahte isimli bir "derin devlet ülkücüsü" aynı otoda, ikisi ölü, biri yaralı ortaya çıktı. 2. "Derin devlet-mafya-faili meçhuller" türü ilişkilere dair ciddi bir ipucu yani. 3. Medya üstüne gitti; siyasi partiler de... Cumhurbaşkanı Demirel bile "nereye giderse gitsin" dedi ve hemen, 26 Kasım 1996'da Meclis'te komisyon kuruldu. Başkanı, bugün de Meclis'te bu konularda hassas olan Mehmet Elkatmış idi. 4. 1 Şubat 1997'den itibaren, o güne dek Türkiye'de nadir olan bir şey başladı. "Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık" eylemi, sivil toplum hareketi, daha doğrusu bir toplum hareketi ve talebi olarak büyüdü. Amacı, "derin devlet pislikleri"nin ortaya çıkmasıydı. 5. Devlete karşı tehlike sayılsa da aslında "Devlet adamı" olan Erbakan, koalisyon ortağı Çiller'i de korumak, onların "derin ilişkileri"ni gizleyebilmek, ama asıl devleti kollamak üzere meseleye "fasa fiso" dedi. 6. Ama Medya, halk ve kimi parlamenterler bu işi kurcalamak, kimi hukuk adamları gideceği yere kadar gitmek arzusundaydı ki... 7. Tarihi en başarılı "kitle hareketi saptırma" operasyonlarından biriyle, halk tepkisi, medya ve siyaset ilgisi "derin işler"den alınıp hükümete yöneltildi. 8. 28 Şubat 1997'de "İrticaa karşı" askeri müdahale yahut "postmodern darbe" oldu. 9. Bildirinin "laiklik hassasiyeti" taşıyan maddelerinin ardından sonlarda şu yazar: "1997'de AB'ye üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli hedef olarak sürdürdüğü bir dönemde... Demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak ve yurtdışındaki imaj ve itibarı zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiği..." 10. Nitekim, sonraki hükümet dönemindeki Susurluk Raporu'na da rağmen, "Susurluk spekülasyonu"na son verildi, "Gittiği yere kadar gitmesi" engellendi. Adeta, 28 Şubat'ın bir (yahut ilk) önceliği de, 1 Şubat'ta başlayan "toplum hareketi"nin durdurulması ve Susurluk'u sadece "kimi polislerin mafya ilişkileri" ne hapsetmekti.
Bunları, bir yıldönümü üzerine yazmadım. Tersine, saunalı çete operasyonunun, onca "özel" tuhaflığa rağmen, yine sadece "mafya" çerçevesine doğru tıkıştırıldığını, o yönde çok sayıda "bilgi"nin dolaştırıldığını... Meclis ile medyanın ve elbette hukukun bunlarla yetinmemesi ve "Gittiği yere kadar gitmesi" gerektiğini de hatırlatmak istedim. Hatırlamaz, dert etmezseniz; hakikaten "hafif" konu olur. Rüzgara karışıp uçar gider. Oysa, demokrasi "hakikati arama ve bulabilme" rejimidir. Ve esas darbeyi oradan alır. Vuranlar kadar vurdumduymazlar sayesinde de.
|