Karar verdim unutmaya!
Karar verdim unutmaya... Öyle diyor ya şarkısında Nilüfer... Müthiş bir ironi yaparken ekliyor; Karar verdim ayrılmaya... Ayrılmaya karar verilebilir elbet... Unutmaya karar verilebilir mi acaba?.. Aşık olmaya karar verilebilmiş miydi ki?.. Unutmaya karar verilebilsin... Aşık olduğumda aşık olmaya karar vermemiştim... O aralar aşka açık olsam da, kime aşık olacağımı hiç kestirememiştim... Kime aşık olacağını kestirmeye başlasam, zaten aşka başlayamayacağımı çoktan bilirdim. Planlı olan aşk, aşk olmazdı... Hesaplı olan aşk, aşkın spontanlığını yaşatmazdı... Karar verilen aşk, aşk olmazdı... Aşık olduğumda, aşık olmaya karar vermemiştim... Biliyordum... Aşka açık olunmadığı zamanlarda kolay kolay aşık olunmazdı... Duyguların açık deniz dalgaları gibi kabarmadığı durumlarda, aşk denizine ulaşılmazdı... Durgun göl aşk mayası tutmazdı... Yine bir egonun üstüne çıkma durumu olmadan aşk olmazdı... Kendinden ötesine gitmeyi arzulamadan, arzu kıpırdamazdı... Bunların hepsi, duygu denizinin derinlikleriydi... Duygu denizinin derinliklerini tamamen çözen denizaltı henüz keşfedilmemişti... Onun için nerede ne zaman yaşanır aşk bilinememişti... Her halükarda aşka karar verilememişti. Karar verilemeyen aşkı yaşadıktan sonra, unutmaya karar vermek hepten zordu... Unutmaya da unutmamaya da karar veremezdi insan... Unutmayı veya unutmamayı gerçekleştirebilirdi insan... Unuttuğu ya da unutmadığı şeyi de karar haline getirmezdi... Unutur veya hiç unutmazdı... Her iki durumda da hareket bilinç dışıydı. Onun için birçok aşk unutulamamaktaydı... Onun için kaçılıp gidilen yerler ilaç olamamaktaydı... Gidilen yerlere de aynı beyinler ve aynı kalpler taşındığından, gidilen yerlerde unutmak mümkün olmuyordu... Söküp atılacak yer bir dış mekân değil bir iç mekândı... Londra'da, Paris'te, Newyork'ta değil kalbin içindeydi... Kalp nereye giderse gitsin, içerdeki gitmiyorsa hiçbir şey yapmak mümkün değildi... Bizim aşkımız bitti... Bizim sevgimiz bitmedi... Bu klişe, klişe olsun diye edilmedi... Klişelerden en nefret eden adam, klişeye sığınmadı... Zor olan aşkı içinden söküp atmaktı... Aşkın yıprattıklarını sevgiyle onarmaktı... İhtirasları dizginleyip, sahip olmaktan vazgeçerken, o anda o insanı, insan olarak çok sevebilmekti... Bitmiş bir ağırlığın ihtiraslarından kurtulup, sevgiyle hafiflemekti... Bunlar için unutmaya karar vermeye gerek yoktu... Bunlar için sevgi yeterliydi... O da Nilüfer'de zaten çok fazlaydı... Esas parçanın bir yerinde demiş ki; Daha önce hiç kimse, Hayatımda hiç kimse, Senin kadar incitmedi böyle... Böyle bir muhteşem kadının, böyle dev aşklar yaşamış bir kadının hayatında bu kadar özel miydim acaba?.. Hayatındaki hiç kimsede olmayıp, bende olan neydi ki acaba?.. Biliyorum ki burada incitme subjektiftir... Kötülük ve pislik anlamına gelmemektedir... Çünkü kötülük ya da pislikten insan incinmez... İncinme duygularda olur ve esasen subjektiftir... Kesin olarak karşı taraf için de aynı incinme geçerlidir... Yine de biliyorum ki incittiysem özür dilemem gereklidir...
|