İşte o yüzden seni kimse hatırlamayacak!
Truva filmini hatırlayın. Filmin ilk sahnesi. Genç bir çocuk, Aşil'e gidip, "Agememnon seni savaş alanında bekliyor dev gibi bir adamla dövüşeceksin" der. Sonra da çocuksu yüzünü acı kaplayarak söylenir: -Gitme o dev adam seni öldürecek!... Aşil, zırhını giyinir atına biner ve çocuğa şunu der: -İşte bu yüzden seni kimse hatırlamayacak!.. Elbette Aşil'in dediği gibi beni herkes hatırlasın dedim. Aşil'in yaptığı gibi devlerle savaştım. Ben de çocukken tıpkı o çocuk gibi hep şunu istedim. Herkes benden bahsederken benden bir şeyler hatırlasın!... Bu gerçeği nerede mi yakaladım. Öyleyse içten ve kalpten itiraflarımı lütfen dinleyin. 29 Ekim günü atv'nin haber bültenini izlerken sevgili Ali Kırca'nın gözlerinde gördüm!.. O hüzün ve buzdan örtülmüş sevgiyi o gün hissettim.
BAHRİYELİ OLMAK Sabah ve atv binasının önünde Harbiyelileri takdim eden Sevgili Ali Kırca, sanki onların içinden biri gibiydi. İnanılmaz bir şeyi gözlerine bakınca hissettim. Sonrasında içimi bir acı kapladı. O Ali Kırca da Bahriyeliler'den biriydi. Ama dışlanmıştı, atılmıştı. Uzaklaştırılmıştı. Ama o gece anladım ki, Ali Kırca onlardan biriydi. O şoku ben de yaşadım. Liseyi bitirmiştim. İstiyordum ki, Bahriye'li olayım. Denizlerde gezeyim. İskenderun Lisesi'nden diplomamı alırken, bir dip not düşülmüştü: Hal ve gidiş sıfır Parantez içinde de şu yazıyordu: Askeri okullara giremez... Bir rüya böyle bitti. Ama? Kıbrıs Barış Harekatı başlayınca askerlik şubesine giden bendim. Önce Eğridir Dağ Komando Okulu'- ndan başarıyla mezuniyet, sonrasında da Kayseri Hava İndirme Tugayı'nda yedek subaylık. Daha önemlisi de şu; terhis olurken, "Mümtaz personel..." ünvanı ile aldığım teşekkür ve takdir plaketi. Şimdi kendimi sorguluyorum: Sahi ben nerede hata yaptım? Sonra cevabını Truva filminin o dövüş sahnesinde buluyorum; İşte o yüzden beni herkes hatırlayacak!
SEVGİLİ DEDEM Hadi canım, suçumu merak edenlere söyleyeyim de herkes rahatlasın. Bir tek suçum vardı. O da düşündüğümü cesurca, korkusuzca ve dürüstçe söylemekti. Şu işe bak kendimi yazdım. Oysa dedemi yazacaktım. Çünkü o Cumhuriyet için savaş alanlarında dövüşmüş, yaralanmış biriydi. Sevgili dedem Apdullah efendi her sözünü şöyle bitirirdi: - Ah!.. Sarı Mustafa'nın askeri olamadım ki. O yenilmez bir paşaydı. Öfkelendiği zamanda, "Cemal Paşa'nın korkak kararı sonucu Kanal'da savaşı kaybettik" der sonra da İngiliz Lawrence söylenirdi;"Bir casus yüzünden Arabistan çöllerin de yok olduk!.." Benim dedem, Kanal'da taaruz etmek yerine geriye çekilmeyi içine sindiremezdi. Cemal Paşa'nın ricaat emri yüzünden yaralandığını esir düştüğünü anlatır dururdu. Dedem ise yaralanınca öldü diye bırakılır ve esir düşer. Dedem ölmemiştir ama Araplar'ın, Türk askerlerinin karınlarını yarıp içinde acaba altın var mı diye bağırsaklarını dışarı çıkarttıklarını anlatırken göz yaşlarını tutamazdı. Sahi; geçmişi unutalım diyoruz da. Peki unutmaya mecburmuyuz!... Gençliğim de Avrupa'yı beş parasız oto- stopla gezerken bir Yunanlı gencin bana inanılmaz yardımı beni şoke etmişti. Sanki dedemin düşmanı benim de düşmanımmış gibiydi. O da benim Türk olduğumu öğrenince öyle bakakaldı. Sonra da dost olduk... Size dedemin hikayesini anlatayım: Arabistan'da esir kamplarında yedi yıl süren işkenceler... Her sabah siyaha boyayıp zenci diye gezdirilmeler... Hamamda İngiliz subayın, şaşkın bakışları arasında "Sen buraya zenci girdin, şimdi ise bir beyazsın" sözlerinden sonraki gelişen inanılmaz olaylar. Sonra o İngiliz subay sayesinde birçok Türk esiri kurtulur. Dedem Türkiye'ye dönerken şunu öğrenir: Savaşa birlikte gittiği arkadaşlarından neredeyse dönen yoktur. Maraş'a doğru yola çıkar, Afşin'e girerken Atlas Dağı'- nde ki bir dinlenme anında dedem, birlikte döndüğü kardeşine der ki: Hadi eve git, ben yarın gelirim. Kardeşinin "Neden ağabey?" sorusuna ise inanılmaz bir cevap verir: - Bir evden iki kişinin dönmesi öbür evlere haksızlık olur!... Ben işte o yüzden askeri okula giremediğim için kızgınım, öfkeliyim. Hele Osmanlı- Rus savaşının en önemli kahramanı olan Sancak Beyi büyük büyük dedem başıma gelenleri öğrenseydi ne derdi. Elbette çok gülerdi. Öyle değil mi sevgili Bahriyeli Ali Kırca!..Yazıya noktayı Truva filmiyle koyalım. Dedemin paşası Sarı Mustafa Yunanlıların Atina'ya doğru kaçtığını görünce dürbününü indirir ve mırıldanır; Hektor senin de öcünü aldım!...
MESAJ: Biz spor yazarları futbolcuların ayak bileklerindeki tendon sakatlılıkları için Aşil bağı koptu deriz. Yani bu ölümcül bir sakatlıktır. (Şu an sakat bölge vida bağlanarak tedavi ediliyor) Şunun için yazdım: Aşil'in ölümü Paris'in attığı okun, sol ayak bileğindeki tendona saplanması ile olmuştu. Aradan binlerce yıl geçti, değişen bir şey yok. Bu gün bile aşil bağı kopan (Tendon) hiçbir futbolcu oynayamadı. Mario Van Basten'ninde futbol hayatı böyle bitti. O yüzden arkadan atılan tekmelere kırmızı kart kuralı çıktı.
|