Babasız bir yılbaşı daha!
Size komik gelecek ama 30 yıldır sinemaya gitmiyorum! Nedeni basit!... Yanımda çekirdek yiyenlerden nefret ederim. Teşrifatçının ışığı gözüme tutmasına tahammül edemem. Ve istediğim zaman rahat ağlayamam. Utanırım!... Bu yüzden film seyretmenin o muhteşem keyfini evimde ve tek başına yaşarım. Güleceksem bağırarak gülerim. Ağlayacaksam zır zır ağlarım. İşte bu yüzden neredeyse 30 yıldır sinemaya gitmiyorum. Gitmeyeceğim de!... Peki şu "Babam ve Oğlum" filmine gitseydim ne yapardım? Her gidene soruyorum: Ağladın mı? Hemen herkes ağlamanın güzelliğinden bahsediyor... "Yapmayın, ben ağlamaya utanırım" diyorum. "Gözyaşımı nasıl saklarım diyorum..." Herkes suratıma bakarak gülüyor. -"Babam ve Oğlum" filminde herkes ağlarken sen ne yapacaksın? Ben de ağlarım diyemiyorum ki... Çünkü benim de bir hikayem var. Babamla benim aramda geçen bir hikaye... Henüz ilk okul talebesiydim. Kahramanmaraş'ın Afşin kazasında yaşıyorduk. Her şey inanılmaz güzeldi. Mutlu bir aileydik. Bir gün baktım annem ağlıyor. Nedenini ısrarla sordum. "Babamız hasta, İstanbul'a gidecek" dedi. Afşin'da çok sevilen Başöğretmen olan babam bir sabah erkenden İstanbul'a gitti!... Bizi uyandırmadan gitti!... Yaz geçti, sonbahar geldi. Kar yağdı. Anladım ki kış geldi. Bir de yılbaşı yaklaştı. Şundan anladım. Gazetede yaşlı bir adam sırtında torbası ile gidiyor, çırılçıplak bir çocuk ise geliyordu. Yaşlanmış bir adam eski yılı, gelen çocuk ise yeni yılı anlatıyordu... Anladığım o ilk yılbaşı duygularımın kilitlendiği andı. Babasız ilk yılbaşımdı. Gece... 3 numaralı gaz lambası ve elma sandığı üzerinde derslerimi bitirmiştim. Anneme dedim ki "Bugün yılbaşı!" Annem gitti elinde tepsi ile geldi. Tereyağda bir çift yumurta. Annemle o yumurtayı öyle iştahla yedik ki. Uyuklayan ağabeyim Ziya, kardeşlerim Meserret ve Mesut (minik bir bebekti) kahkahalarımıza uyandılar. Hayatımın ilk babasız yılbaşında mutlu mu oldum... Yoksa bir çocuk gibi şımarıklık mı yaptım. Onu bilmiyorum. Bildiğim o yılbaşından sonra rüyalarımda uçurumlardan düşüyordum. Bu korku gençliğimde sürdü. Bu korkuyu yenmek için paraşütçü bile oldum, defalarca atladım... Ama hiç geçmedi... Bir gün psikolojik destek istedim. O zaman öğrendim ki benim sorunum, babasız kalma duygusuymuş... Bu sorunum çözüldü... Bir daha uçurumlardan düşmedim... Öylesine mutlu uyuyordum ki... Babamın öldüğü gece bir daha uçurumlardan düşmemeye başladım. Babam ne zaman mı öldü? Yılbaşına birkaç gün kala, sevinçten. Mutluluktan... Çünkü yılbaşında bütün evlatlarımla birlikte olsam ne güzel olur diyormuş. Bir sürpriz yapalım dedik... Almanya'da yaşayan ağabeyim gitti... Ben de telefon ettim. Dedim ki bütün aileyi bu yıl başında toparla. Ben de geliyorum. Babam telefonu kapatmış ve öyle mutluyum ki demiş. Anneme demiş ki bir öpücük ver. Bugün benim en mutlu günüm. Sonra da bir kadeh rakı istemiş. Keyiften içecek. Annem mutfaktan elinde rakı ile odaya geldiğinde babam gülümsüyormuş! O yılbaşında babamın etrafında buluştuk. Peki bu yılbaşında ne mi yapacağım? Yılbaşı gecesi tam saat 24.00'de eşim Sevinç'in pişireceği tereyağda çift yumurtayı yiyeceğim. Sonra da şu "Babam ve Oğlum" filminin CD'sini bulursam tek başıma izleyeceğim. İzlerken de çocuklar gibi ağlayacağım! Sonrasında ise... Eğer oğlum Mesut ve kızımız Esra gelirse Milli Piyango çekilişini izlerim. Belki de kestane pişirir mısır patlarım. Ama mutlaka evde tombala oynarım. Hayatında hep ikinci çinkoya takılan biri olarak ilk kez bu yılbaşında tombala derim. MESAJ: Hadi size bir sır vereyim. Yıllarca 19 eylülü doğum günüm olarak kutladım. Annemden yeni öğrendim ki doğum günüm 20 eylül. Babam 20 eylül günü ben doğduktan birkaç saat sonra nüfus müdürlüğüne gitmiş. Utandığı için biraz önce oğlum oldu dememiş. Dün doğdu demiş...Ya baba... Sen ne güzel adammışsın be... Beni niye hep uyurken öptün be... Keşke sen yaşasaydın, ben de şımarsaydım baba. Birlikte şu filme giderdik. (Oğlum Mesut bu filme beraber gidelim derse ne derim!!!!!)
|