Zira, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur
Oktay Rifat için 'aşk' neredeyse 'bahar' ile özdeşleşmiş. Türkan Hanım için yazdıklarında hep böyle bir ilinti var: 'Sen faydalı Nisan yağmuru gibisin / Bereket ve huzur getirirsin şiire / Edebiyat çığırını açtın kadere / Bu baharın ve bu gönlün sahibisin.' 'Anış' başlıklı şiirinde de gene Türkan Hanım ve bahar vardı: 'Her dakikasını ayrı hatırlarım / Erenköy'de geçen zamanımsın / Rüyama girer birarada / İstanbul, bahar ve Türkanım / Bir odamız vardı etrafı sarmaşık / Bostanlara bakardı penceremiz / O güller kadar taze / Ben ona deli gibi aşık.' Oktay Rifat'ın rüyasına bir arada giren 'İstanbul, bahar ve Türkanım' ilişkisinin diğer şairlerde hangi mevsimlerde ve hangi anlatımlarla dile getirildiğini bitmekte olan bir yılın son gecelerinde aniden merak ediverdim. Ve şöyle bir gezindim şiirin bahçesinde... Ahmet Muhip Dranas da 'bahar'cıydı... 'Serenad' adlı şiirindeki bir dörtlük şöyle: 'Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak / Ben aşkımla bahar getirdim sana / Tozlu yollarından geçtiğim uzak / İklimden şarkılar getirdim sana / Şeffaf damlalarla titreyen ağır / Goncanın altında bükülmüş her sak; / Senin için dallarından süzülen ıtır, / Benin için yasemin, karanfil, zambak...' Ahmet Hamdi Tanpınar ise 'yaz'a eğilimlidir. 'Ne güzel geçti bütün yaz, / Geceler küçük bahçede... / Sen zambaklar kadar beyaz / Ve ürkek bir düşüncede... / Sanki mehtaplı gecede, / Hülyan eşiği aşılmaz / Bir saray olmuştu bize; / Hapsolmuş gibiydim bense, / Bir çözülmez bilmecede. / Ne güzel geçti bütün yaz, / Geceler küçük bahçede...' Cahit Sıtkı Tarancı ise aşkın mevsim yelpazesini genişletenlerden... İlk aşkını yaz ile birlikte anımsar: 'Ah o yaz gecesi, o mehtap, o havuz... / Balkonundan gül atan cömert sevgili... / Aşkından deli divane olduğumuz / Sarmaşığa tırmandığımızdan belli.' / Bahar aşkları ise şöyledir: / 'Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, / Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor, / Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini.' 'Desem ki' başlıklı aynı şiire sonra şöyle devam eder: 'İnan bana sevgili inan, / Evimde şenliksin bahçemde bahar / Ve soframda en eski şarap." Aşkı, hem bahar, hem yaz gönül şelalerinden gürül gürül akıtan bir diğeri ise Yahya Kemal'dir. Erenköy'de Bahar şiiri şöyle biter. 'İstanbul'un öyledir baharı, / Bir aşk oluverdi aşinalık... / Zannımca Erenköy'ünde artık. / Görmez felek öyle bir baharı.' Kaybolmuş baharlar gibi, geçmiş yazlardaki aşklar da Yahya Kemal ile şiirlere saklanır... Rü'ya gibi yazdı. Yarattın hevesinle, / Her anını, her rengini, her şi'rini hazdan. / Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle. / Bir gün bir uzak hatıra özlersen o yazdan.Yahya Kemal 'yaz'denince, bunun kendi hülyasındaki fırtınası ise Vuslat şiirinde şöyle seslendirir: 'Gördükleri rü'ya bahçedir aşka; / Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka. / Bülbülden o eğlencede feryat işitilmez; / Gül solmayı; mehtab, azalıp bitmeyi bilmez... / Gök kubbesi her lahza, bütün gösler mavi... / Zenginler o cennette fakirler müsavi; / Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler, / Sonsuz gibi, bir fıskiye ahengini dinler.Gülün solmadığı mehtabın azalıp bitmeyi bilmediği 'aşk'ı ise gene Yahya Kemal aynı şiirinde unutulmaz bir bieçimde anlatır: 'Kanmaz en uzun buseye, öptükçe susuzdur. / Zira susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur. / İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan... / Bir sır gibidir az çok ilah olduğumuzdan.' Bahar geçti. Yaz geçti. Ama korkmayın 'Dudaklardaki tuz' susatan bir zevk oldukça kışın da bir aşk mevsimi olmaması için hiçbir sebep yok. Gazetenin baskı saati öne çekilince yılın ilk yazısını geçmişten ödünç almak zorunda kaldım. Bir kere daha anladım ki; yazı için geçmiş diye bir şey yok. 2006 yılının herkese mutluluk getirmesini dilerim.
|