| |
Çilli Horoz'a veda
Sağlık Bakanı Akdağ'ın "Kümes hayvancılığı mutlaka gündemden düşürülmelidir... Artık köy yumurtası, köy tavuğu kavramı tarihe karışmalıdır" çağrısı doğru. Ama yine de insan hüzünleniyor; çünkü doğanın bir rengi daha kayboluyor. Ve de doğal beslenmenin bir kaynağı daha kuruyor. Çok yazık.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın köy yumurtasına ve köy tavuğuna veda zamanı geldiğine ilişkin açıklamasını dinlerken Özay Gönlüm'ü anımsadık. "Denizli'nin horozları bir tane" türküsüyle gönüllerde taht kuran, 2 Mart 2000'de solunum yetmezliğinden yitirdiğimiz Özay Gönlüm'ü. Bugünleri görseydi, "Nenesine mektuplar"da Çilli Horoz'un sağlığını sormaya cesaret edebilir miydi? Tarım Bakanlığı'nın Türkiye'deki "tüm" kanatlı hayvanların itlaf edilmesi kararını duyunca, 31 Ocak 1999'da yitirdiğimiz Barış Manço'yu hatırladık. Bugünlere yetişseydi "Çilli horoz kedilerle boğuşuyor mu" diye sorduğu "Arkadaşım eşek" şarkısını boğazı düğümlenmeden okuyabilir miydi? Ne yazık ki, Akdağ'ın çağrısı da doğru, Tarım Bakanlığı'nın kararı da. Kuş gribinin ortaya çıktığı Güney Asya ülkelerinde de aynı yola başvuruldu, bugüne kadar 450 milyonu aşkın kanatlı hayvan itlaf edildi. Dünya Sağlık Örgütü de, kuş gribini bölgelerinde toplu itlafı "Öncelikli çare" olarak öneriyor. Ancak salgının kaynakları temizlenirken, bir yandan da iki ek önlemin alınması gerektiği uyarısında bulunuyor: 1- Geçimini kümes hayvanı yetiştiriciliğiyle sağlayan köylülere hızla maddi destek verilmesi, ardından da başka üretim dallarına yönlendirilmesi. 2- Kuş gribinin sıçramadığı bölgelerdeki kümes hayvanlarının aşılanması için geniş ve hızlı bir kampanya başlatılması...
Uzun vadeli planlama şart Ancak Dünya Sağlık Örgütü'nün "Türkiye'de kuş gribinin hızla yayılmasında ihmalin ve önlemlerin yetersizliğinin payı olduğu" açıklamasının etkisiyle paniklemeye başlayan yetkililerin, yangın sönünceye kadar bu ek önlemleri düşünecek durumda olmayacakları görülüyor. İstanbul'un göbeğinde bile karantina bölgelerinin ilan edildiği bir ortamda, bu telaşı ve radikal kararları elbette anlayışla karşılamak gerekiyor. Biz herşeye rağmen yine de ortada paniği gerektirecek tehlike olmadığına inanıyoruz. Hiç değilse, AB Komisyonu'nun dün Brüksel'de yaptığı açıklama yetkililerin yüreklerine su serpmeli: "Türk hükümeti kuş gribinin yayılmasına karşı gerekli önlemleri aldı." Bu, kamuoyunun bir bölümünü etkileyen "Ankara kuş gribi krizini iyi yönetemedi" eleştirilerini AB'nin desteklemediği anlamına geliyor. Önemli bir saptama. Ayrıca, BM Gıda ve Tarım Örgütü de, Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamasına katılmadı, "Önlemlerin yetersizliğine ilişkin kanıt olmadığını" açıkladı. O da rahatlatacak bir gelişme. Bakanlardan sokaktaki vatandaşa kadar hepimiz artık daha soğukkanlı düşünmeli, kendi kendimizi hançerlemekten vazgeçmeliyiz. Israrla belirttiğimiz gibi, kuş gribi her yıl en az iki kez, kuşların ilkbaharda güneyden kuzeye, kış başında kuzeyden güneye göçleri sırasında hortlayacak, kalıcı bir tehlike. Peki, her göç mevsiminde hastalıklı olup olmadığına bakmadan kümes hayvanlarımızı itlaf mı edeceğiz? Her seferinde vur deyince öldürecek miyiz? Tamam, bu salgında kanatlı hayvan varlığımızın çok önemli bölümü yok olacak. Ancak Tarım Bakanlığı katliamdan kurtarılabilenlerin yeni salgınlarda kurban olmamaları için şimdiden geniş kapsamlı aşı kampanyasını planlamaya başlamalı. Gezici veteriner ekipleriyle özellikle göç yolları üstündeki bölgeleri en ücra noktalara kadar taramalı. Birgün beyaz et yerine fabrikasyon ürüne mahkum olmamak için... Tavuk etinin tavuk gibi kokması, kızgın yağa kırılan yumurtanın yumurta tadı verebilmesi için... En önemlisi, horoz sesinin sadece kapı zillerinde kalmaması için...
|