| |
Kuş gribinde kontrgerilla endişesi...
Dün sabah itibariyle, Muhammet Ali'den sonra ablası Fatma Koçyiğit de ölmüş, hastanedeki on altı kişiye "kuş gribi" teşhisi konmuş, diğer on altı kişide de aynı hastalık şüphesi belirmiş; Iğdır, Erzurum, Doğubayazıt'ta tespit yapılmış; Van ve Şanlıurfa'da da kuşku derinleşmişti... "Kuş gribi" denen namerdin nasıl bir bela olduğunu herkes kıyısından köşesinden anlatmaya çalışıyordu. Hastalık salgın halini alınca ilk hamlede ülkenin üçte birini sarıp, yıllarca da kaybolmuyordu. Atlayıp gittiğini sandığımız bu tehlikeli meretin can alarak yeniden ortaya çıkmakla kalmayıp, tehlikeli bir şekilde yayılma sinyalleri vermesi, hükümetin bir öncekinin aksine bu kez olayı aldırmaz bir biçimde ve saklamaya yönelik olarak değerlendirmesine bağlanıyordu... Bakanların salgın öncesi ve sonrası verdikleri çelişkili demeçler gazetelerde yan yana yayınlanıyordu. Ölen Koçyiğit kardeşlerin Doğubeyazıt Devlet Hastanesi'nde muayene edilip evlerine gönderildikleri, ağırlaşınca yeniden hastaneye yatırıldıkları da yazılıp, söylenenler arasında yer alıyordu. Tarım Bakanlığı'na da 15 Aralık'tan beri kuş gribi ihbarı yağıyordu. Kısacası, "devlet" zafiyeti tüm boyutlarıyla ortadaydı. Devletin ve hükümetin kendi halkına "doğruyu" söylememesi konusu, sadece "kuş gribi" salgını tehlikesiyle gündeme gelmiş değil... Rusya'dan alınan doğalgazın hangi fiyattan alındığı da bir muamma haline dönüştü... Gazprom'un Türkiye'ye "260 dolara" gaz sattığını açıklaması, Ankara tarafından yalanlanmış ancak bu yalanlama havada kalmıştı... Dünkü haberler yalanlamanın doğruyu yansıtmadığını biraz daha netleştirmiş gibiydi... Türk halkının vergileriyle alınan doğalgaz fiyatının doğrusunun ne olduğunu "yönetilenlerin" bilmediği görülmekteydi.
Yönetenlerin, "yönetilenlere" doğruyu söylememesi bu topraklarda eski bir gelenek... Medyanın, fazla üstünde durmadığı ama kuş gribi ya da doğalgaz fiyatı gibi, aynı zihniyeti yansıtan eski bir örnek de Necdet Açan'ın "Ecevit'in vekilleri de özel harpçiydi" manşetiyle yaşandı... 1971 ila 1974 arasında Özel Harp Dairesi'ni yöneten Org. Kemal Yamak'ın anıları, bir başka skandalı gözler önüne serdi... Org. Kemal Yamak, kamuoyunda "kontrgerilla" olarak bilinen Özel Harp Dairesi'nin 1952'de NATO'nun "örtülü harekat konsepti" çerçevesinde kurulduğunu belirtiyor... ABD, 1952'den 1974'e kadar bu örgüte, astronomik bir meblağ sayılabilecek kadar büyük bir parayı, yılda bir milyon doları "sivil otoritenin" haberi olmadan vermiş... Kuş gribini zatürree diye sunmak... Doğalgazın gerçek fiyatını halktan gizlemek yanında; askeriyenin de "örtülü harp" yapacak ve sivil uzantıları olan silahlı bir gizli örgütlenmeyi "hükümetten sakladığı" bir ülkeyiz... Askerin sivile, sivilin kendi halkına olup biteni söylemediği bir "devlet etme" zihniyeti...
Özel Harp Dairesi'nin varlığını ilk duyan Başbakan Ecevit olmuş... 1974'te dönemin genelkurmay başkanı ABD'nin vermeyi kestiği bir milyon doları hükümetten isteyince, böyle bir örgütün varlığı ortaya çıkmış... Parası ABD'den gelen bir örgütün yapacağı mücadelenin ne kadar "millet ve vatan için" yapılacağını varın siz kestirin... Yirmi iki yıl boyunca hükümetten gizlenmesinin ne anlama geldiğini de...
Türkiye'nin "gün ışığında" saydam bir yönetimden ne kadar uzak olduğunu eski ve yeni örnekleriyle görüp duruyoruz... Halkına karşı saydam olmayan bir devletin "demokratik" olduğunu söylemek mümkün mü? "Yönetilenlerin" vergisiyle hayat bulan ama onlara "doğruyu" söylemeyen bir örgüt ne işe yarar? "Vatan, millet, sakarya" edebiyatı ile paraların "ham" edilmesine mi?
|