| |
İki arada bir derede
AK Partili Mehmet Dülger'e acıdık. Dün sözlerinin altında ezilmiş siyasetçi görüntüsü sergiledi: SABAH'a demecinin mürekkebi bile kurumadığı için yalanlama pişkinliğine başvuramadı. Ama "şimdilik" partide kalması gerektiğini bildiği için de Erdoğan'a kendini bağışlatmak umuduyla çırpınıp durdu.
AK Parti'nin DYP kökenli (kendisi sık sık vurguladığı için hatırlatıyoruz) milletvekili Mehmet Dülger dün ibretlik bir basın toplantısı düzenledi. Konusu: SABAH'a yaptığı ve "Emine Hanım'ın türbanı Türkiye'yi sarsar" başlığıyla yayınladığımız demecinin kopardığı kıyamet üstüne ricat harekatı! Ama "kontrollu ricat". Çünkü hem belleklerde çok taze olduğu için sözlerinin arkasında durmaya çalışıyor, hem de "Öyle demek istememiştim" diyerek, sığınacağı aralık kapı arıyor. Önce Dülger'in şimdi "alalade bir sohbetti" diye geçiştirmeye çalıştığı o tarihi demecindeki neler söylediğini iki cümleyle hatırlatalım: "Ben nasıl AK Parti'ye DYP ceketimi asıp geldiysem, Tayyip Bey de Milli Görüş gömleğini asıp gelmeli." "Emine Hanım türbanlı olarak Çankaya'ya çıkmakta ısrar ederse, bu Türkiye'yi sarsar. Emine Hanım istiyorsa, Çankaya'ya çıkarken başını açar." SABAH'ı basın toplantısının ağırlık merkezi yaptığı için kendisine teşekkür ederiz, böylece gazetemizin etkinliğini vurgulamış oldu; ancak Dülger yalnızca bize konuşmadı. O nedenle "manşet mağduru" olduğu iddiasının geçerliliği yok. Örneğin SABAH'taki demecinden on gün kadar önce Habertürk TV'de gazetecilerin cumhurbaşkanlığı seçimi, AK Parti'de Milli Görüş ağırlığıyla ilgili sorularına Erdoğan ve kurmaylarının saçlarını diken diken edecek yanıtlar verdi. İşte biri: "Milli Görüş geleneğinden gelen birisi cumhurbaşkanı olmaz diyorum. Olmaması lazım demiyorum, olmaz diyorum!" Şimdi bu cevabın peşine SABAH'a demecindeki şu cümleyi ekleyin: "Belki de sayın Başbakan, 'Biz aday olmak istemiyoruz. Kanaatlerimiz burada görev yapmamıza engel' diyebilir." İki ifade birlikte değerlendirildiğinde, Erdoğan'ın "Biz o gömleği çıkardık" söylemine Dülger'in inanmadığı ortaya çıkmıyor mu? Dahası Erdoğan değişse bile cumhurbaşkanı olamayacağı, çünkü "Milli Görüş geleneğinden geldiği" anlamı doğmuyor mu?
Karışıklık ve istikrarsızlık Gelelim Dülger'in Emine Hanım'ın türbanla Çankaya'ya çıkması durumunda "Türkiye'nin karışacağını değil, istikrarının bozulacağını" ifade ettiği iddiasına. Bu kez tamamlayıcı unsur olarak, SABAH'la aynı günlerde Milliyet gazetesinde yayınlanan demecinden alıntı yapacağız: "Eşi türbanlı bir cumhurbaşkanı olursa borsa oynar, ordudan bildiriler çıkar, üniversiteler ayağa kalkar..." Mehmet Bey çizdiği bu ürkütücü tabloyu şimdi karışıklık değil, istikrar bozulması olarak gösteriyor. Peki karışıklık için daha ne lazım? İç savaş mı? Yoksa darbe mi? Zaten "Türkiye'nin real politiki ile demokrasisi arasında henüz kapanmamış bir mesafe bulunuyor" diyerek, darbe gözdağı da veriyor. Nereden mi çıkardık? AK Parti milletvekillerine dağıttığı bildiriden: "Damdan düşmüş biri olarak, kimsenin damdan düşmesini istemiyorum!" "Damdan düşmek"ten kastı 27 Mayıs 1960 ihtilalinde Demokrat Parti Milletvekili olan babası Bahettin Dülger'in Yasssıada'da yargılanıp idama mahkum edilmesi (müebbete çevrildi), 12 Eylül 1980 müdahalesinde de yöneticisi olduğu Adalet Partisi'nin -tüm partilerle birlikte- kapatılması. Anlaşılan Dülger, 2800 yıl önce yaşamış Çinli düşünür Lao-zu'nun sık sık tekrarlamaktan hoşlandığı cümlesinin çok etkisinde kalmış: "Devletin gece kadar karanlık işleri vardır, gündüz kadar aydınlık işleri vardır." İyi ama siyasetçinin misyonu devlet işlerinin gündüz yapılmasını sağlamak değil mi? Özellikle de iki ihtilal, bir müdahale ve bir post-modern darbe mağduru Mehmet Dülger gibilerin?
|