Kınalı Yapıncak'la Şekerci Ali...
Soyadı Koçyiğit'ken adının Hülya konulacağı besbellidir doğan kız bebeğin... Bahtı Hülya kadar açık olsun diyedir besbelli... Talihi gülsün diyedir "Kınalı Yapıncak" gibi... Uzun yaşasın, mutlu yaşasın, gelin olsun diyedir telli duvaklı... Hayatı film gibi olsun diyedir... Oysa... İsmi nazar boncuğu gibi künyesine kazınan Hülya ablasının bir tek filmi bile yoktur "kısa metrajlı..." Ağrılı Hülya'nınki kadar kısa metrajlı... Bu nasıl talih!..
Oysa talih değildir ki bu... "Haydi kızlar okula!.." diye açılan kampanyaların sebebi "kör talih" midir ki, sonu erken gelen filmlerin kaderi talihten olsun? Havai fişeklerin aydınlığında girdiğimiz yeni yılın kapısından kaç "Türkiye"ye açılır yollarımız? Kaç "öteki" Türkiye vardır bizden "yollarca ve yıllarca" uzakta? Kaç Türkiye'ye "hava muhalefeti"nden ulaşamaz "çareli dert"lerin dermanı? Biz "AB"ye nasıl gireceğiz, daha "kriter"lerimiz giremezken yurdumuzun çoğu "tapu"sundan içeri? Kınalı Yapıncak'ın suçu neydi? Ali'nin bayram harçlığı ne olacak peki?
Kınalı Yapıncak ne? Ali kim? İlki Hülya Koçyiğit'in "unutulmaz" filminin adı... Ve de kahramanının... Talihsiz genç kızın "dram"ına ne çok gözyaşı dökülmüştü o vakitler beyaz perdede... Saçlarının "koyun kırpar" gibi acımasızca kesildiği dün gibi aklımızdadır. Evin sığıntı kızının muradına erip ermediği sorusunun cevabı ise "sinema" hafızamızın kurbanıdır... Doğubayazıt'taki "Kınalı Yapıncak"sa, daha dün gözlerimizin önünde "muratsız" gittiğinden, acısı "aklımız" dadır. Ya şekerci Ali'nin bayram harçlığı?.. Babası işsiz olduğundan, 14 yaşındaki Ali'nin evde pamuk şekeri yapıp sattığını yazıyor ajanslar... Okul üniformasını çıkarıp şekerlerini kaptığı gibi, dosdoğru, yine okulunun önüne koştuğunu yazıyor... Bu bayram için, bayram harçlığı da biriktirdiğini bir de... Ali'nin bayram harçlığı ne olacak şimdi? Yine yazıyor ki ajanslar, neredeyse çocuklarındır bütün kabahat: "Çocuklar tavuklarla çok oynuyordu, çooook!" diyor... Önce tavukları ölüyor Ali'nin... Sonra... Lakin, ajanslar, üstüne basa basa yazmıyor işte; Doğubayazıt'ta bir tek doktor olduğunu... Bir de teşhiste yaman geç kalındığını... Bir de derdin dermanının hava "muhalefet"ine takıldığını... Bir de umudun Ağrı zirvelerinden yere çakıldığını... Velhasıl... Hayat "muhalefet"te kalırken... Hayatın kanadı kırılırken Ağrı eteklerinde... Ölüm "iktidar" oluyor işte bayram arifesinde... Ali'nin bayram harçlığı güme gidiyor... Kınalı Yapıncak'ın "hülya"ları güme...
Daha pek çok şey yazılabilirdi belki bu köşede; daha bilimsel, daha siyasi, daha öğretici, ne bileyim... Ama; her gün, gerekligereksiz onca kişinin adlarını geçirdiğimiz şu gazete sayfalarında, bir kerecik ve belki son kerecik; horozlarını, tavuklarını sevmekten başka günahları bulunmayan Hülyacıkla Alicik'in "kısa metrajlı", küçücük hikayelerini yazmaktan başka bir şey gelmedi işte içimizden... Ne yapalım...
|