|
|
|
|
|
|
Yazarlar 'marka' kelimesine tepkili
Ayşe Kulin: "Bir yazarın markalaşması ne demektir? Yazarlarımızdan markalaşanlar, Nişantaşı'ndaki yüksek topuklu botları ve pahalı partal blucinli genç bir kadının omuzundan mı sarkar? Blop diye açılan bir şişeden fışkıran koka kola gibi genç, dinamik yazarlar... Hacı Şakir Sabunu veya Hacı Bekir Lokumu kıvamına varmış yaşlı ve tutucu yazarlar... Seda Sayan sunumu terlik markasını çağrıştıran kadın yazarlar... Çakı gibi tıraş markası yazarlar... Kısacası; yazarların 'ürün' olmadıkları için markalaşabileceklerine inanmak istemediğim... Ben orta boyum, ileri yaşım, Cumhuriyetçi değerlerimle marka olabilecek niteliklere sahip değilim beyler! Olsam olsam ikinci dereceden eski eser olurum."
Adalet Ağaoğlu: "Zamanla, uzun sürede markalaşmak var, bir de markalaştırmak var. Bu ikincisi yani markalaştırmakta içerik değeri değil, vitrinleşme değeri ana koşul. Markalaşmak ise alıcının, okurun, yazarın anlatısını deneye deneye kendi bilgisi dahilinde tüketmesidir. İlk eserlerimden bu yana arkamda bugün olduğu gibi tanıtım ve reklam desteği yok. Okurumun işareti yönünde değer kazanmamdan memnunum."
Ataol Behramoğlu: "Marka ve yazar sözcüklerini birbiriyle bağdaştıramam. Marka sözcüğü ne de olsa piyasayı, reklamı çağrıştırıyor. Ben giyecek, yiyecek gibi şeylerde de markayı pek önemsemem. Hatta marka teşhirciliği bana ayıp gibi gelir. Bu yüzden çok okunuyorsam eğer, marka değil de sevilen bir yazar olarak tanımlamayı yeğlerim."
|
|
|
|
|
|
|
|
|