Siyasette nefretî makamı
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger'in dünkü SABAH'ta ' Köşk'te türban Türkiye'yi sarsar' manşetiyle yer alan açıklamaları, Türkiye'nin şekilcilik şehvetini dalgalandıracak gibi görünüyor. Nitekim TBMM Başkanı Arınç biraz da dalga geçer gibi' Sayın Mehmet Dülger, Sayın Emine Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adaylığından mı bahsetti, takip edemedim' dedi. Dülger'in bu açıklamaları iktidar partisinde hoş karşılanmaz! Bugünden yarına partisi ile arasına derin bir nifak gireceğini söylemek mümkün değilse de doku uyuşmazlığının giderilemediği, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ' Milli Görüş' dışındaki eğilimlerden gelenlerle henüz anlamlı bir kaynaşma geliştiremediği açık. Ayrıca, kısa süre önce bir televizyon kanalında birlikte olduğum Dülger'in, aynı konuda daha ılımlı ifadeler kullandığına bakılırsa, az zamanda neden böyle keskin bir söyleme geldiğini fazladan anlamlı bulmak da mümkün. Dülger orada daha nazik üslup kullanmış ' Sayın Erdoğan'ın kendisi zaten Köşk'e çıkmaz' demişti. Kaldı ki bir ara karısının başı açık diye Cumhurbaşkanlığı adayları arasında gösterilmesini zül addeden bir Dülger'in türban konusunda böylesine keskin bir hassasiyet belirtmesi kaçınılmaz olarak anlamlı bulunacaktır. Cumhurbaşkanı eşinin başörtülü olmasını laikliğin ve neredeyse devletin sonu sayanlardan değilim. Bununla birlikte eğer ülke böyle bir gelişmeyi hazmedecek durumda değilse denenmesinde hayır görmem. Ancak asıl önemli olan böyle kısır şekilci tartışmalar yüzünden önemli makamlar için aranması gereken asli nitelikleri anlamsız hale getirmemizdir. Bu konuya girmemin amacı da böylesine hayati nitelikler üzerinde durabilme fırsatını bulmaktır. Sadece Cumhurbaşkanı seçilmek için değil, kanaatimce aslında başbakanlık yapabilmek için de en önemli nitelik ' toplumun herhangi bir kesimince nefret edilebilir olmamak'tır. En azından bu iki makama geldikten sonra kişinin bütün söylem ve eylemlerinde ' devlet ve millet adamı' kıvamını tutturabilmesi gerekir. Toplumda demokrasinin içselleşmesi açısından da bu nitelik son derece önemlidir. Zira ancak bu yolla muhalif vatandaşlar, tepedeki kişileri kendisinin de Cumhurbaşkanı ve Başbakanı olarak benimseyebileceklerdir. Aksi halde muhalefetteki herhangi bir eğilime mensup vatandaşlar, Cumhurbaşkanı veya Başbakan için ' devletimin tepesindeki işgalci' duygusu taşıyacak, kendini de ülkesinin birinci sınıf sakini hissedemeyecektir. 'Herhangi bir eğilim ve kesim tarafından nefret edilebilir olmama' meselesini bir örnekle daha iyi değerlendirebiliriz. Sözgelimi Sayın Sezer'i ele alalım. Köşk'e çıktığı ilk günlerde, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı sırasında sergilediği demokratik söylemlerden ötürü çok geniş bir tasvip ile karşılanan Sezer bazı davranış ve söylemleri ile bir kesimin gözünde nefret edilir hale geldi. Bu nefret çevresinin içinde ne yazık ki sadece köktendinciler değil, 'ılımlı dindar' denenler de var. Bir başka örnek de Sayın Bahçeli... Bugün herkes kabul eder ki bölücü anlayışa sahip vatandaşlar MHP'ye oy vermez, hatta o partiden nefret eder. Fakat yine aynı vatandaşların şimdiki MHP lideri için çok şiddetli bir nefret beslediklerini söyleyemeyiz. Diyebiliriz ki halen MHP'de siyaset yapmaya niyetli pek çok milliyetçi ve ülkücü, Bahçeli'ye, bölücülerden daha ileri bir nefret beslemektedir. Neden, çünkü onlar kutsal bildikleri harekete Bahçeli'nin zarar verdiğine iman etmişlerdir. Oysa o Bahçeli yarın başbakan olsa, ne kadar iyi becerir, ayrı meseleşimdiye kadarki genel üslubunu sürdürdükçe hiçbir kesim için ' öncelikli nefret edilir kişi' haline gelmez. Onun içindir ki, günümüzdeki üslubu ile sık sık şu veya bu çevrelerin nefret duygularını dalgalandıran Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasını tartışırken eşinin başörtüsü gibi bir şekil unsurunu merkeze almak Türkiye'deki siyaset, fikir ve kültür ortamının ilkellik belgesidir.
|