|
|
|
|
|
Erdoğan da Özal gibi vücut dilinde çok iyi
|
|
Tayyip Bey'in danışmanı "Bir tavsiyeniz var mı?" diye sordu. "Tek ricam Erdoğan mikrofon görünce konuşmasın lütfen" dedim.
CIA, FBI derken bir de NATO Genel Sekreteri geldi Türkiye'ye. -Bölgede İran'ın yarattığı tehdidi hatırlayalım. Nükleer tehdit. Ayrıca terörizm. Amerika hâlâ "Acaba El Kaide'nin arkasında İran mı var" endişesini taşıyor.
Ama nedense daha ciddi bir tehdit olan Kuzey Kore ile ilgilenmiyor. -Kore izole olmuş bir ülke konumunda. Bakın bir anımı anlatayım. Körfez Savaşı'ndan çok önce Özal ile Washington'dayız. Bush ile yemek yiyoruz. Bush dedi ki "Kaddafi bir şamar istiyor." Özal öngörüsü çok yüksek bir adamdı. Şöyle cevap verdi. "Doğru ama siz zaten onu bitirdiniz. Artık ondan bir şey olmaz. Asıl endişelenmeniz gereken başka bir adam. Saddam Hüseyin diye bir adam var, ileride hem sizin hem de bizim başımıza büyük dert açacak."
Bush ne dedi? "Ya öyle mi?" dedi şaşırarak.
Biraz başa dönersek, bütün bu ziyaretlerin üstüne bir de İsrail Genelkurmay Başkanı eklendi. Onun bu tablodaki rolü nedir? - Eskiden beri süre gelen bir ABDTürkiye- İsrail üçgeni vardır. Tezkereden hemen sonra bu üçgende bozulmalar oldu. Şimdi bu üçgen tekrar kuruluyor. Ayrıca dünyaya "Biz iyiyiz bir problem yok" mesajı veriliyor. Bu üçgen Özal döneminde çok kuvvetliydi. Tayyip Erdoğan ise İsrail ile ciddi bir kriz yaşadı ama bu kriz atlatıldı. O da neden oldu biliyor musunuz? Bizim başkanlar maalesef mikrofon görünce dayanamıyorlar. Özal'ın 4 yıl boyunca sözcülüğünü yaptım, elimden geldiğince konuşmasını engellemeye çalıştım. O yüzden basın bana çok kızardı.
Başbakan'ın basın sözcüsü Akif Beki'nin durumuna ne diyorsunuz peki? -Akif Bey'e acıyorum çünkü ne hissettiğini biliyorum ben. Ama bizim farkımız, Özal bana çok güvenirdi. Bazen Özal'a sormadan beyanat verirdim. Akif Bey ne yapsın? Onun görevi bu. Sürekli açıklamaları yalanlıyor. Ben de yalanlardım. Bir basın sözcüsü için son derece sıkıcı bir şeydir, onu da anlamak lazım. Geçenlerde yaptığım açıklamaları tekrar elden geçirdim, dörtte üçü yalanlama.
Yani liderler sözcülerini zor duruma düşürüyor. -Eh öyle tabii. Geçenlerde Tayyip Bey'in bir danışmanı bana birtakım konularda danışmak için geldi. Sohbet ederken "Bir tavsiyeniz var mı?" diye sordu. "Tek bir ricam var Tayyip Bey mikrofon görünce konuşmasın" dedim. En büyük tehlike budur. Biz de yaşadık.
Erdoğan ile Özal lider olarak birbirlerine benziyor mu sizce? -Hayır. Tipleri bile birbirlerine uymuyor. (Gülüyor) İşin şakası bir yana tek ortak yönleri bence cesur kararlar alabilme yetisi. Kim ne derse desin Erdoğan iyi bir miras devir aldı. Temel çok kötü değil, özellikle ekonomide.
Siz şirketlere ve devlet kademelerine protokol konusunda da danışmanlık veriyorsunuz. Hükümet protokol kurallarını yerine getirebiliyor mu? -Artık protokol denilen şey yok. Kalmadı, kendimizi kandırmayalım. Ama Tayyip Bey'in çok önemli bir özelliği var, vücut dilini çok iyi kullanıyor. Lisanı yok ama üç kelime söylese bile karşısındakini etkiliyor. Özellikle yabancıları. Karşısındakine dokunuyor. Özal da böyleydi. Bakın ortak bir nokta daha bulduk. Özal birinin elini tuttu mu o görüşme mutlaka uzun sürerdi. İsterse karşısındaki Amerikan Başkanı olsun.
|
|
|
|
|
|
|
|
|