Buzdan kilitler!
Önceki gece televizyonlar; -alt yazılar geçerek- kar yağışı nedeniyle, okulların pazartesi sabahı için tatil edildiğini duyurdular... Aynı dakikalarda kar gerçekten de çıkıp geldi... Pek çok şehirde olduğu gibi İstanbul'da da sağanak yağmur; önce sulu kara, sonra da basbayağı kara dönüştü. Gecenin karanlığında, sokak ışıklarında fark edilen bir beyaz örtüyle kaplandı İstanbul... Lakin, kar beklendiği kadar etkili olmadı. Kar yağışının; trafiğin ve hayatın akışını engelleyecek kadar yoğun olmayacağı anlaşıldı. Ortaya çıkan manzara, yine de "okulların tatili" kararını değiştirmedi. Çocuklar okula gitmediler. (Bu durum elbette yalnızca İstanbul ve bazı büyük yerleşim yerleri için geçerliydi. Dün sabah, İstanbullu küçüklerin okulu astığı dakikalarda; muhtemelen ülkenin ortalarında, kuzeylerinde, doğularında "bir yer"lerde, "bir köy"lerde, "bir yol"larda; çocuklarımız, ayaklarında lastik ayakkabılarıyla, karlara bata çıka okullarına ulaşmaya çalışıyorlardı. Kar tatili; karın hiç kalkmadığı yerlerde değil, karın kırk yılda bir caddeleri kapladığı yerlerde geçerliydi ülkemde... Böyle...) Ama... Mevzu bu değil... Değildi... Sonuçta... Kar tatili iyi geldi...
Evet, iyi geldi kar tatili... Derslere, sınavlara, servis aracı işkencelerine, müdür zılgıtlarına, ödev mecburiyetlerine, teneffüs itiş-kakışlarına, kravat takmalara, forma giymelere, daha kim bilir, nelere... İyi geldi... Programlanmış, ne zaman geleceği önceden bilinen tatillerin tersine; beklenmedik zamanda çıka gelen tatillerin pek çok yararı vardı işte... Gerçekten "ara" vermek için! Ara!.. Lakin, neden yalnızca okullara? Tamam, dün yağan karın öyle "kıymet-i harbiye"si yoktu... Dokundu geçti şöylece... Ama ya şehirlerimizi boydan boya kaplayan "büyük karlar"da ne yapıyoruz ki? Vaktiyle bir süre yaşadığımız o dünyanın "en büyük ülke"sinin "en baş şehir"inde; yaman kar yağışlarında, okulları değil; hayatı tatil ediyorlardı kar kalkana dek... Kamusundan özeline, tüm işyerleri kapılarına buzdan kilitler vuruyordu... Erimeden açılmıyordu kapılar...
Biz yapamaz mıyız? Buzdan kilitler vuramaz mıyız işlerimizin ve endişelerimizin kapılarına? Düşünsenize: Her yer kar altında, her yer sessiz bir dinginlikte... Huzurun beyaz iktidarı hakimdir içimize... Bir süre "ara" versek her şeye... Siyasete, iktidara, muhalefete, bütçeye, başörtüsüne, alt kimliğe, üst kimliğe, Orhan Pamuk'la ilgili her şeye, ABD'ye, AB'ye, haberlere, kederlere, herşeye... Bir süre dursak, bir süre sussak, bir süre soluklansak, bir süre hiç çıkmasak içimizden dışarı; bir süre hiç sokmasak dışarıyı içimize... Çok yorgunuz, çok yorulmuşuz, çok kırılmışız nicedir, besbelli... Bu ateşli bir kırıklık halidir, besbelli... Yorgun ve sağlıksız düşünceleri örtse kar, örtse... Hiç değilse buzdan kilitler eriyene kadar kalsak; sokağın gümbürtüsünden azade... "Başka" olsak çıktığımızda!...
|