İnandılar, soyuldular!
Şahsen sizin de başınıza gelmiş olabilir elbette; sözüm meclisten dışarı. Lakin, biliyorsunuz, asıl Meclis'te epey geç de olsa çıkan döküm, "Yeşil sermaye" de denen, genellikle cemaat gücü, inanç dünyası, manevi tarikler ile maddi tahrikleri "sentez" yaparak "yürü ya kulum olmuş" dolandırıcılığın 5 milyar doları filan aştığını tespit etti. "İlahi adalet" bu tespiti yapma görevini, birçok mensubu bu "imansız soygun" un aktörleriyle en azından selamlaşmış bir partiye verdi. Tespit edilen elbette, "seküler", yani dünyevi soygundur; maddi hırsızlık, arsız dolandırıcılık, azgın ihtirastır. Bu soygunu ve o soygunculara yapışmayı ne din emretti; ne Allah insanoğluna böyle bir telkinde bulunmuş olabilir. Ama birileri... Nasıl kimi kibar soyguncular laikliği, kimileri demokrat, kimileri demirkırat, kimileri at olmayı, kimileri milliyetçiliği, kimileri vatan, millet, sakaryayı, kimi arılar dört eğilimciliği, kimi sarılar doğruyolculuğu, kimileri ulusalcılığı, kimileri sosyalciliği, kimileri paşacılığı kullanmışlarsa, onlar da dünyada imanı, cennette mekanı, korkuyu, otoriteyi, cehaleti kullandılar. Allah ile kul arasına, teoride pek fazla makam buyur etmeyen bir dini, bir yandan kendi otoritelerinin payandası, diğer yandan dünyevi sefil servetlerinin kutsal sermayesi olarak kullandılar. Biraz aklı olan, herhalde... Bu inanç soygununu, bu rezilliği, bu istismarı hukuk kadar içindeki seslerle de, bu kitapsızlığı herhalde kitabın ışığıyla da, bu aptallığı herhalde kafasının çabasıyla da sorgulayacak. Belki haddim değil ama... Esas şu sorgulanmalı. "Kökten dinci" biçimde.
Dini inancı kuvvetli insanlar, Tanrı'nın, hatta tanrıların), Peygamber'in (başka inançlarda başka peygamberlerin elbette) o mutlak kabul edilen otoriteleri dışında... Tarih boyunca ve elbette bugün ve maalesef gelecekte de... "Birtakım dünyevi otoriteler" e teslim olmaya, adeta onların buyruğuna girmeye, sanki kulu kölesi olmaya, saygı ile tapınmayı karıştırmaya, kıymet vermek ile boyun eğmek arasında bir ayrım yapamamaya... Aklını, parasını, bazen canını; ama her şeyden önce vicdanını, kalbini, onurunu, yüreğinin en büyümüş hali olması gereken inancını onların ayaklarının dibine bırakmaya neden bu kadar yatkın? "Otoritelere isyan" ile doğmuş ve yayılmış bir dinin, kendi içinde ortaya çıkmış nice dünyevi, maddi yahut manevi görünen otorite vasıtasıyla insanı hiyerarşilere biat etmeye, teslim olmaya zorlamasının adaleti olabilir mi? İnsanın ruhunu özgürleştirme imkanlarından biri, bu önemli manevi yol; siyasette, ticarette, cemaatte birtakım kişilerin, onlar "üstün" sayılsa dahi, tasarrufuna ve sorgusuz otoritesine terk edilebilir mi?
Elbette kimileri bu soruların sorulmasından dahi hiç hoşlanmaz ve kendi aşkın bilgilerini ve otoritelerini sizi "cahil" ilan etmek için kullanmakta tereddüdü olmaz. Elbette kimi sıradan insanlar, inanç sistemlerinin, hiyerarşik düzenlerinin, sığınma, şefkat arama, ışık bulma, yol ve yön görebilme, iç huzuru bulabilme, şu koca dünyada kendini yalnız hissetmeme ve doğru dallara tutunabilme rejimlerinin böyle muhalifmünafık sorularla sarsılmasını kabul edemez. Lakin... Birilerinin inandıkları için soyuldukları belgelendi. İnandırıldılar ve soyuldular. Diğer soygunlarda olduğu gibi. Her "dünyevi otorite" sisteminin kutsal; ama dini ama laik bir maske araması gibi!
|