| |
|
|
İstanbul tazminatı
Polislerin ekonomik, sosyal ve psikolojik problemlerini tartıştık geçenlerde... Benim meseleye yaklaşım tarzım, bizzat emniyetin içinden son derece yetkili ve deneyimli polisler tarafından sempatiyle karşılandı. Geçen gün, pırıl pırıl bir emniyet müdürü ile sohbet ediyorduk. Aşağıda onunla sohbetimizden çıkan birkaç gerçeği açıklamak ihtiyacı hissettim.
İstanbul'daki hayat şartları o derece ağır ki, polislerin neredeyse yüzde 90'ı bu şehirden gitmek istiyor. Polis de insan ve geçinemiyor. Geçinemediği gibi, çalışma şartları son derece ağır. Bu ikilem, polisi isteksiz, hevessiz ve problemli hale getiriyor.
Peki... Cebimizdeki "para"yı emanet ettiğimiz bankalara dönüp bakın... Hemen hepsi, sadece fakülte mezunu değil, yüksek lisanslı, bir veya iki dil konuşan, yetenekli gençleri istihdam ediyor. Yani, paramızı emanet ettiğimiz kadrolar bu şekilde seçilirken, canımızı emanet ettiğimiz polis kadroları nasıl seçiliyor? Lise mezunu olarak polis okullarına alınıyorlar, iki yıllık bir eğitimden sonra göreve başlıyorlar. Demek ki sonuçta bizim paramız, canımızdan daha kıymetli!.. Olur mu böyle bir saçmalık?
Şunu sordum emniyet müdürü dostuma: Sen, polis okullarına fakülte mezunu alacaksın da, sonra onlara kaç para maaş vereceksin? Gelir mi insanlar? İşte burası zurnanın zırt dediği nokta idi. O zaman şu sonuca vardık: O halde polislere büyük şehirde görev tazminatı verilsin! Özellikle İstanbul'dakilere, İstanbul tazminatı verilmelidir. Başbakan Erdoğan, İstanbul'un "metropol" olduğunu dikkate alarak bu konuya eğilebilir. Polisler "nispeten mutlu" olmadıkça, İstanbullu'nun mutlu ve güvende olması beklenemez.
|