|
|
|
|
|
|
Filmini beğenmediği zaman sinirlenenler var... Niye sinirleniyorsun? Film lan bu!
Cem Yılmaz'dan Altan Erkekli'ye, Demet Akbağ'dan Ebru Akel'e pekçok ünlü ismi buluşturan 'Organize İşler' filminin yazarı ve yönetmeni Yılmaz Erdoğan filmini Günaydın'a anlattı "Suç karşısında nasıl davrandığımızı, ne hissettiğimizi anlatan bir film bu. Benimle ilgili komplekslerini kusmak isteyenler için bir fırsat. Ama herkes sakin olsun! Bu sadece bir film... Hepsi bu!".
* Herkes senden 'Vizontele 3'ü beklerken, neden Doğu'dan uzaklaşıp İstanbul'a geldin? Aslında o devam ediyor. 'Vizontele 3' bir Ankara hikayesi. İsmi de muhtemelen 'Vizontele Ankara' olacak. Hayatımda olduğu gibi olsun istedim; Hakkari'den Ankara'ya, Ankara'dan buraya geliyorum. Fakat tam olarak olgunlaşmadı bu hikaye. Birkaç şeyi birarada yazarım ben; o arada bu filmin senaryosu olgunlaştı. Arada bir tane Vizontele olmayan bir film çekmek gerekiyordu.
* Nasıl oluştu peki bu hikaye? Bir gün televizyonda haberleri izlerken 'Ya bu hırsızlık da ne kadar arttı, bir film yapayım bari' demedin herhalde! Ya yok, çok acayip eşleşmeler vardı. Ben ilk taslağı yazmaya başladıktan sonra hırsızlık coşmaya başladı. İki senede de acayip arttı. Hatta öyle şeylerden de hoşlanmam; sanki hırsızlık oldu diye hırsızlık filmi yapmış oldum! Mesela fragmana Cem Yılmaz'ın bir sahnesini koyduk; 'Dayak nedir, niçin atılır?' diye bir soru soruyor. Ve o sırada memleketin birinci gündem maddesi gerçekten bu soru oluyor! (gülüyor) Bu eşleşmelere bir türlü akıl sır erdiremedim.
* 'Testere' filmini izleyip cinayet işleyen oldu; bu film gösterime girince de suç oranı artmasın! Aslında filmi örnek alırlarsa suçsuzluk oranında artış olur!
* Nasıl bir komedi peki bu; fragmanlarından ne olduğunu anlamayan çok kişi var! Çok mu absürd, çok mu komik, çok mu mesaj veriyor, nedir yani? Anlamamalarını istedik zaten... Fragmandan yola çıkılıp bu kadar yazı yazılması da çok hoşuma gitti ayrıca... Sanırım, fragmandan şöyle bir hava doğdu; 'Türk filmi değil sanki!' Evet, teknik olarak değil. İlk kez Amerikan filmlerinde görmeye alıştığımız geniş ekranı kullandık. Filme kimliğini veren unsurlardan biri bu. Nasıl bir film olduğunu da söyleyeyim: Artık insanlar, Yılmaz Erdoğan bir şey yazarken yaklaşımını az çok biliyor. Ama çok mutluyum ki, nasıl bir şey yaptığımı tahmin edemiyorlar. Tahmin edilemeyen biri olmak isterim her zaman. Ne zaman tahmin edilmeye başlarsam, bavulumu toplarım.
KİNG KONG GİBİYİM * Fragmana esprileri özellikle koymadığını söylemişsin, beklenti yüksek olsun diye mi bu yolu seçtin? Filmden önce yaptığın her şey; fragmanlar, verdiğin röportajlar filmle ilgili merak uyandırmak içindir. Bu oyun hep böyle oynanır. Bir de şu var artık: Bizim sinemamız kendi popüler kimliğini, kişisel kimliğini arıyor ve bulmak üzere bana göre. Oraya doğru hızlı bir gidiş var. Biz de onun en kuvvetli motorlarından bir tanesiyiz. Yanımızda King Kong var mesela... Adamların iki tane küçük afişi var her yerde (gülüyor). Adamlar King Kong yapmışlar; 200 milyon dolar ya!
* Bu fotoğraf karşısında insan kendini nasıl hissediyor? King Kong gibi! (kahkahalar) Şaka bir yana bu durum gerçekten hoşuma gidiyor. Eskiden King Kong bizden önce gelirdi; şimdi biz öndeyiz. Sinemamız oraya gidiyor; artık film yapmayı, film satmayı becerebiliyoruz.
* Bu film bugüne kadar yaptığın en komik film mi? Kıyas yararsız bir şey! Ama gülme dozu baştan sona kurulmuş bir durum komedisi. Seyirci ne düşünür bilemem. Ama çok eğlenceli bir film, biz yaparken de çok eğlendik. Teması da eğlenceli olmaya müsait. Sonu 12 Eylül'le bitmediği için!..
* Şu beklentiyi yüksek tutma meselesine dönmek istiyorum. Bu durumun insanı hüsrana uğratma olasılığı daha yüksek değil mi? Yo ben niye hüsrana uğrayayım! Ölümüne kadar işimin arkasındayım. Seyirci yer yer hüsrana uğramasın isterim. Kafasında başka bir şey kurmasın diye... Çünkü filmi kafasında çekip giden var. Oysa kimsenin kafasındaki filmi çekmedik, benim kafamdakini çektik. Üç filmimde de böyle konuştum ama engelleyemedim. 'Vizontele 2'yi izleyenler dedi ki; 'O kadar komik değilmiş ikincisi!' E ilki için de aynı şeyler yazıldı. 'Film değilmiş bu' diye yazılar çıktı. Şu anda 'film değil' diyenlerin bile ezberlediği filmlerden bahsediyoruz. Yani diğerlerinde olduğu gibi gala ve sonraki süreçte tatsızlık olmasın istiyorum. Filmle ilgili kötü bir şey söylemek marifet olmasın diye bu tedbirleri almaya çalışıyorum.
* Senin diğer filmlerinde ironi ve hüzün vardı; politik yanını da konuşturdun. 'Organize İşler' farklı bir Yılmaz Erdoğan filmi mi? Valla benim hangi yanım politik onu da bilmiyorum! Politik, politika yapana denir. Bir fikir için taraftar toplama işine politika denir. Ben böyle yapmam! Ben sosyal sorumluluk duygusu olan her insanın ister istemez, politik söylemlere girip çıkması gerektiğini düşünüyorum. 'Vizontele'ye baktığında televizyonun gelişi, televizyonda Kıbrıs'a gidiş, Kıbrıs'ta çocuğun ölümü gibi konular var. Neresi politik bunun bilmiyorum ama baştan sona da politik. 'Vizontele Tuuba' da öyle... Aslında bu filmim de biraz böyle. Yani benim filmlerimin hepsinin bir bildirisi vardır. Benim bildiğim film yapma modeli bu!
* Bu filmin bildirisi nedir? İstanbul'a ve birbirimize bunu yapmayalım! İstanbul'u, birbirimizi dövmeyelim. Çok açık ve net.
* Yola çıkış noktan bu muydu? Cem'le (Yılmaz) karşılıklı oynayacağımız bir filmi 'nasıl yaparız' toplantılarının birinde ortaya çıkmış bir filmdir bu.
* Yani beyin fırtınasında Cem Yılmaz'ın da katkısı var? Tabii bütün süreçlerinde... Ama hesapladığımız gibi olmadı; 'iyi o zaman herkes kendi hikayesini yazsın' diye dağıldığımızda ben bu hikayeyi yazdım.
* Bir mafya komedisi mi bu özet olarak? Bilmiyorum, gerçekten kategorize edemiyorum. İşte burada ciddi bir eleştirmene ihtiyaç var. Mafya komedisi mi? Zannetmiyorum. Yani ne bileyim (gülüyor) İstanbul'a kurtarmaya gelen bir Süpermen'in, hayatının dayağını yeme hikayesi denilince, mafya komedisi gibi olmuyor. Ama iki çetenin kapışması dersen mafya hikayesi!
|
|
|
|
|
|
|
|
|