|
|
|
|
|
|
Reha Muhtar: Mavi kanlıların mekanı Papermoon...
Hollywood'un en ünlülerinin; kırmızı halıdan geçerek, yüzlerce televizyon kamerasına gülümseyerek, Oscar törenlerine bir gelişleri vardır... Dünyanın en star insanlarıdır onlar... Stardırlar, star olduklarının farkındadırlar ve star olanlarla beraberdirler... Onlar starlar kulübünün doğal üyesidirler... O kulüpte bütün şöhretler, bütün güçlüler, bütün sosyetik zenginler; birbirini bilir, birbirini tanır, birbiriyle selamlaşır, birbirini sever görünür... Gerçekte herkes oralarda kendini kendi gibi olanlara gösterir... Yaşamın en başarılıları sınıfında, starlar katında kendine bir aidiyet duygusu yaratır... Zenginliğini, şöhretini ve kudretini sınar... Kendi gibi zengin, şöhretli ve kudretli insanlara kendini ispatlar... Vasata değil, kudrete ve şöhrete ispat çabasıdır bu... "Onlar da güçlü, ben de güçlü... Hep beraber bu kulübün içinde... Yaşamaktayız birlikte..." şiarıdır bu... Bu şiarın mekanı haline gelmiştir Papermoon... Bu şiarın zamanı haline gelmiştir, Papermoon'daki öğle saatleri... Mehmet Kemal'in öğle rakılarını tasvir ederken kullandığı bohem hayatın izi görülmez Papermoon'un öğle şaraplarında... Kırmızı şaraplı öğle yemekleri, bardaki kokteylleri, bir Kudretliler İmparatorluğu'nun doğal üyelerinin mesafeli cool havalarının, samimiyetle bezenmiş karışımı gibidir... Cool ve mesafelidirler... Çünkü öyledirler... Neden olduğunu merak ettirmeyecek kadar öyledirler... Sınıfsal yapıları ve duruşları öyledir... AB grubu değil... A sur deux plus grubudurlar... Ve ancak bu Fransızca ifadeyle tanımlanabilirler... Samimidirler ya da öyle gözükürler... Çünkü Papermoon'da bir aradadırlar... Ve dışardan mavi kanlı olmayan birinin gelip, aralarına sızması mümkün değildir... Papermoon'da iki gün önceki bir öğle yemeği esnasında, aynı mekanda ayrı masalarda Mustafa Koç'u yabancı işadamı dostlarıyla; Güler Sabancı'yı Sezen Aksu ve Önder Fırat'la; Aziz Yıldırım'ı Fazıl Say'la; Faruk Süren ve Ali Dürüst'ü Fatih Terim'le; Hande Ataizi'ni ve Ebru Gündeş'i Şengül Balıksırtı'yla görebilirsiniz... Gazetelerin ve televizyonların genel müdürlerinin, yayın yönetmenlerinin, medya icra grubu başkanlarının, bütün şirketlerin CEO'larının, Hülya Avşar'ın, Serdar Bilgili'nin, aklınıza güçlü ve şöhretli olarak gelebilecek herkesin ortak mekanıdır Papermoon... İlk açıldığı zamanlarda akşamüstü barı ve akşam yemekleri çok meşhurdu... Bir süre sonra, Paparmoon'un mutfak kapısından Akmerkez Residance'a uzanan gizli yollar deşifre olup, akşam barda alınan alkol miktarı artınca, eski havası ve tatavası kalmamış gibi olmuştu Papermoon'un... Bilinen yüzlerin bilinen akşam içkilerini aldığı, buraları bilmek isteyen bazı kadın müşterilerin ise çevredekileri bilmeye çalıştığı bir mekanı andırır gibi olmuştu bir ara akşam saatlerinde Papermoon... İlhan Mansız'ın atletle olduğu gerekçesiyle Papermoon'dan çıkartılması o günlere rastlar... Akşamları daha çok, her çevreden herkesin daha çok kendini şöyle bir göstermek istediği bir curcuna halinde olsa da, öğlenleri müthiş elit ve müthiş seçkindir Papermoon... Adlarını saydıklarımın iki üç katı ünlü ve güçlü, aynı anda aynı mekanda, zenginler imparatorluğunun zincirini tamamlarlar... Papermoon artık öğle saatlerinde tam anlamıyla bir Mavi Kanlılar Kulübü haline gelmiştir... Bu Mavi Kanlılar'ın İngiliz asillerinden farkları; cool görünseler de daha bir samimi; mesafeli asil gibi görünseler de daha bir Akdenizli; her şeyi sindirmiş yani hazmetmiş görünseler de daha bir kurnaz, pratik ve oynak olmalarıdır. Sonuçta Papermoon, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Mavi Kanlılar Külübü olmaya adaydır... Fransız burjuvazisinin ya da İngiliz aristokrasisinin yüzlerce yıllık geleneklerinin yanında; hızlı, genç, sınır tanımaz ve uyanık bir Ortadoğulu'dur... Turgut Özal'ın 25 yıl önce yaratmaya çalıştığı Türkiye'nin gerçek anlamda ilk mekanıdır... Papermoon, her dönem kendi zenginlerini ve mavi kanlılarını ağırlamaya adaydır...
REHA MUHTAR
|
|
|
|
|
|
|
|
|