|
|
Kendilerini yaratan efsaneyi anlattılar
Gazinolar Kralı Fahrettin Aslan'ın ardından şöhret yaptığı birçok isim gözyaşı döküyor. Gönül Yazar, Bülent Ersoy ve Sibel Can'ın hayatında da ondan kalan çok iz var.
Gönül Yazar Hayatıma giren erkekleri hep onunla karşılaştırdım Ben her türlü titizliği Fahrettin Aslan'la ölçerdim. Hayatıma giren erkekleri de hep onunla karşılaştırdım. Evliliklerimde Aslan gibi bir erkek arıyordum. Onun gibi temiz olsun isterdim. Yanaklarını bir öperdim, mis kokardı.
Bülent Ersoy Uykumdan Fahri Bey'in iki tokatıyla uyandım Bana üç yıl kimseyle görüşmeme yasağı koymuştu. Bir gece sıkıldım, arkadaşlarımı aradım, 'Beni dolaştırın' dedim. Ertesi gün evde bir tokatla uyandım. 'Beni kandıracağını mı sanıyorsun?' diye bağırdı.
Sibel Can Evlenirken ondan çok korkmuştum Hakan ile evlenirken ondan korktuğum kadar babamdan korkmadım. O güne kadar assolistler evlenemez gibi kuralları olurdu ama bana bir şey yapmadı.
Bir dönemin sonu
Fahrettin Aslan, Bülent Ersoy'a bir dizi yasak koymuştu. Ama yasak delinince Ersoy'u yatağından dayakla kaldırdı.
Televizyonun hayatımızda bu denli egemen olmadığı günlerde şöhret olmanın yolu belki de en çok Maksim'den geçerdi. Maksim'in arkasındaki (belki de önündeki) isimdi Fahrettin Aslan. Öylesine büyük bir güçtü ki, kendi gazinosunda hiçbir şöhretin gücü onun üstüne çıkamadı. İşte bunun için "Kral" dendi ona. Türkiye'nin bir musiki okulu olarak da adlandırılan Maksim, yıllar süren saltanatlı dönemin ardından, yaşanan toplumsal değişimle kapılarını eğlence dünyasına kapatırken, Fahrettin Aslan da içine kapandı. Belki kırgındı, belki de kızgın. Bülent Ersoy'un ifadesiyle, özel televizyonların çoğalması ve başta kendisi olmak üzere pek çok sanatçının inanılmaz rakamlar istemesi Maksim'in sonunu getirmişti. Fahrettin Aslan öldü ama kralın öyküsü eminiz yıllarca anlatılacak. Çünkü o dönemi yaşayan herkesin hayatında ondan bir iz var. Bülent Ersoy, Sibel Can ve Gönül Yazar ile konuşurken bunu hissettim: Çok korkutmuş ama çok da sevilmiş...
- Fahrettin Aslan sizi sahneye çıkarmaya karar verdiğinde Gönül Akkor'un resti ile karşılaşmış ama o assolisti olmasına rağmen tavrını sizden yana koymuş. Ne görmüştü sizde? - Doğru söylüyorsunuz. Gönül Akkor beni alt kadrosunda istemeyince Fahri Bey de "O zaman ben de seni istemiyorum" demiş. Ve beni solist yaptı. Zeki Müren de Perihan Altındağ'ın tavrı ile solist olmuştu. Yani ikimizin kaderinde böyle kesişen bir nokta var. - İlk gecenizde Fahri Bey'i, o sert olduğu söylenen adamı ağlatmışsınız, doğru mu? - Ercüment Batanay, Mustafa Kandıralı, İsmail-Kadri Şençalar, Özer Altın... 35 kişilik milli takım gibi bir saz vardı arkamda. Bense gencecik, eti kemiğine yapışmış bir çocuk. Siyah smokinler içerisindeki o çocuk sahnedeki yerini aldı ve konservatuar icra heyeti konserlerinde bile nadiren icra edilen bir makamın peşrevi çalmaya başladı. Bu makam sâzkâr makamıydı. Sahnelerde ilk defa okunuyordu. Provalar esnasında Ercüment Batanay ve İsmail Şençalar "Bu makam rast makamına çok yakın bir makamdır. Rast peşrevi çalalım. Burası sahne, radyo gibi değil" dediler. Ben de "Haddimi aşmak istemem. Rast eserler okumuyoruz. Bu sâzkâr makamı. Onun peşrevinin çalınması gerekli" demiştim. Özer Altın da beni destekledi. Bunun üzerine sâzkâr peşrevinin provası yapıldı. Ve sahneye çıktım. Programın sonunda halkı selamlayıp "Allahaısmarladık" dediğim zaman Fahri Bey değil damla damla, hüngür hüngür ağlıyordu. Onu ağlarken görünce bütün masadakiler ağlamaya başladılar. Oturduğu yerden şu lafı söyledi. "Kumar oynadım ve kazandım." Cebinden çıkardığı beyaz bir mendille gözlerini sildi, sonra da o mendili bana uzattı.
PEŞİME ADAM TAKMIŞ - Bu büyük kumarda kazanmış ama size de bayağı bunaltmış, yasaklar koymuş. Hiç isyan etmediniz mi? - İsyan etmek ne kelime... Üç yıl kimseyle görüşmeme, kimseyle konuşmama yasağı koymuştu. "Üç sene bittikten sonra ne yaparsan yap. Poponu da açsan o zaman moda olur ama önce kendini kabul ettireceksin" demişti. Ben bir süre sonra sıkıldım tabii. Kendi arabası getirip götürürdü beni gazinoya. Bir gece araba beni eve bıraktıktan sonra arkadaşlarımı aradım, "Beni dolaştırın, fenalık geldi, sıkıntıdan öleceğim" dedim. Yarı açıkcezaevi gibi bir hayat yaşıyordum. Arkadaşlarımla Fenerbahçe ve Moda'da dolaştım, sonra beni çok da geç olmadan eve bıraktılar. Ertesi günü hiç unutmam gündüz 12'ye çeyrek kala bir tokatla uyandım. Baktım ki tepemde Fahri Bey. Ben hayatımda böyle bir tokat kimseden yemedim. İlk kez bana vuran kişidir o. O güne kadar kimseden tokat yememiştim. Başımda duruyordu ve sağlı sollu tokatlar attı. Yataktan kalktım, "Buyrun efendim, bir şey mi yaptım?" dedim. "Ne olduğunu sen çok iyi bilirsin. Beni kandıracağını mı sanıyorsun? Bu kadar emeği heba etmek istiyorsan o zaman kendin bilirsin" dedi. Meğer beni takip ettiriyormuş. Şoförün arkasına da başka bir takipçi takmış. Biz şoförle anlaşırız diye, onun da arkasına birini koymuş. Bunları söyledi ve gitti. Kızamadım. Çünkü haklıydı. "Taksim meydanına yazdığım isimleri bir anda indiririm, yerine yenisini koyarım. Bana göre hava hoş. Sen bitersin" dedi. Bu olaydan sonra üç yıl dışarı çıkmadan yaşadım. Demek ki hesapları doğruymuş, öyle olması gerekmiş. Ki bugün bu seviyeye gelebildim, kalabildim. - Siz şöhrete ulaştıktan sonra tavrı değişti mi? - Bizim zamanımızda çok zor bir adamdı. İnsanlar yanından geçerken ürkerler, yana doğru kaçarlardı. Yüreği çok hassas bir insandı ama çok sinirliydi. Ben çocuğu gibiydim, sözünü dinlerdim. Onun yanına girmek için 88 kapıdan geçmek lazımdı. Benimle ilişkisi daha farklıydı. Benimle uğraşırdı. Diğer solistleri sahneye çıkıp giderlerdi. Onların özel hayatlarına o kadar karışmazdı. Ama demek ki bana attığı tokat çok önemli bir tokatmış.
|