|
|
|
|
İtalya'da Türkiye denilince aranan tek gazeteci
Yaptığı haberlerle İtalya'da da büyük ilgi uyandıran SABAH Gazetesi Roma temsilcisi Yasemin Taşkın, geçtiğimiz hafta "Roma Şehri Kadınları Özel Ödülü"nü almaya layık görüldü.
Dünya çapında çeşitli alanlarda başarı gösteren kadınlara verilen Roma Şehri Kadınları Özel Ödülü'nü (Premio Citta Donna di Roma) bu yıl SABAH Gazetesi'nin Roma temsilcisi Yasemin Taşkın aldı. Taşkın, Roma Şehri Kadınları Derneği'nin 20 yıldan beri verdiği bu ödülü alan ilk Türk. Kendisini bu ödüle layık gören jüri ise gazeteci, yazar, sinema ve tiyatro dünyasında yer alan bir grup kadın. O, İtalya'daki Türk kadını imajını değiştirmek için savaşıyor. Yaptığı çalışmalarla her iki halk arasında köprü kurmaya çalışıyor. 19 yıldır İtalya'da yaşayan Taşkın, artık İtalya'da Türkiye denilince fikri alınan ilk isim oldu. Bunun sebebi ise 10 yıl boyunca kendisini Türkiye'den uzak hissetmeyip, ilişkisini hiç koparmaması. Yine de La Republica gazetesinde kendisi gibi gazeteci olan Marco Ansaldo ile evli olan Taşkın, 5 yaşında Emre adında bir oğlu ve 7 yaşında Selin adında bir kızıyla birlikte uzun yıllar Roma'ya kalacak gibi gözüküyor.
- Roma Şehri Kadınları Derneği ile nasıl tanıştınız? - Dernekle ilginç bir karşılaşmamız var. Beni birkaç yıl önce televizyonda Türkiye üzerine yapılan bir tartışma programında görmüşler. Bana ödül veren jürinin başkanı beni orada görüp etkilenmiş. Sonra beni arayıp tanışmak istediğini söyledi. Ondan sonra dernek benimle ilgilenmeye başladı. Birkaç kez konferans vermeye gittim. Bütün sorular Türk kadınını ve Türkiye'yi tanımaya yönelikti. O zamandan beri beni takip ediyorlar. Yine de açıkçası ben ödülü hiç beklemiyordum.
- Türk kadınlarını tanıyorlar mı? - Elbette tanımıyorlar. Türk kadını denince İtalyanlar'ın kafasındaki imaj medyada görülen başörtülü kadınlar. Elbette onlar da Türk kadınının bir parçası. Ama bizim gibi Türk kadınlarını tanımıyorlar. Karşılarında çatır çatır her söylediklerine cevap veren bir Türk gazeteci görünce biraz şaşırıyorlar tabii.
- Ödül neden size verildi? - Ödül töreninde de söylediğim gibi ben işimi ödül bekleyerek yapmadım. Zaten bir gazeteci olarak verilen ödüllere kuşkuyla bakıyorum. İşimi düzgün belli prensiplere sadık kalarak yapan bir gazetecinin bu mesleğin doğası gereği ödüllendirilmesi zor. Genelde tersi olur. Fakat bizzat bu ödülü almaktan dolayı memnuniyet duyuyorum. Çünkü şuna da inanıyorum ki dünyada işlerini dürüst bir biçimde ve belli prensipler çerçevesinde yapan pek çok insan var. Yaptıklarına da tutkularını koyuyorlar. Ben de kendimi bu insanlardan biri olarak saydığım için bu ödülü almak son derece hoşuma gitti. Zaten bunu jüri üyeleri de ifade etti.
- Yasemin Taşkın adını biliyoruz ama sizi pek tanımıyoruz. Gazeteciliğe nasıl başladınız? - Ben Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan 1986'da mezun oldum. Gazeteciliğe üniversitenin ikinci yılında Ankara'da başladım. Bana bu konuda ilk yardımı veren Öcal Uluç'tur. İlk stajımı üniversite birinci sınıfın yaz tatilinde İzmir'de Tercüman'da yaptım. O stajın sonunda beklemediğim şekilde Öcal Bey bana bir maaşlık çek ve Mehmet Ali Kışlalı'ya götürmem üzere bir mektup verdi. Yankı'da başlamamı istedi. Benim ilk gazeteciliğe başlamam Yankı Dergisi'ndedir. Okul bittikten sonra benim bir diğer tutkum olan İtalya ve İtalyanca'nın peşine düştüm. Bir şekilde İtalya'ya gitmenin yollarını ararken İtalyan Dış İşleri Bakanlığı'nın bursunu kazandım. Bir diğer tutkum da reji okumaktı. Roma'da Dramatik Sanatlar Akademisi'nde reji bölümüne yabancı öğrenci olarak girdim. İlk üç yıl İtalya'da son derece keyifli ve İtalyan kültürünün kılcal damarlarına kadar girdim. Akademide okuduğum için hem İtalyanca'yı çok güzel öğrendim, hem İtalyan tiyatrosunu çok yakından tanıdım. Gezmediğim görmediğim tiyatro ve opera kalmadı diyebilirim. O sırada bazı tiyatrolarda reji asistanlığı yaptım. "90'lı Yıllarda Türk Sineması" diye bir kitap yazdım. İtalyan Dış İşleri Bakanlığı'ndan iki yıl üst üste burs aldıktan sonra İtalyan Devlet Televizyonu RAI'den burs aldım. Programcı ve rejisörlük bursu. RAI'de de bir yıl kadar çalıştım. Bundan sonra bir yol ağzına geldim. Türkiye'de okul hayatım boyunca gazetecilik yaptım. İtalya'da rejide çalıştım. 'Şimdi ben ne olacağım?' dedim. Sonuçta gazetecilik ağır bastı.
- İtalya'da gazetecilik yapmaya nasıl başladınız? - Ne yapmak gerektiği konusunda uzun süre düşündükten sonra 1994'te Anadolu Ajansı'nı İtalya'da bir ofis açmaları gerektiği konusunda ikna ettim. Beni bir yıl kaşeli çalıştırdılar. Papa'ya suikastın 15. yıldönümünde Ağca'yla röportaj yaptım. O yıl tüm dünyada yapılmış tek röportajdı. Ondan sonra kontratla Anadolu Ajansı'na başladım. 98'e kadar Anadolu Ajansı'yla ilişkim sürdü. ATV ve Aktüel için çalışmaya devam ettim. Bu arada 98'den itibaren İtalyan basınına da yazmaya başladım. RAI'de ve son yıllarda Sky'da Türkiye ağırlıklı olmak üzere televizyon programlarına davet edildim. Katıldığım konferanslar son üç yılda çok arttı. Artık Türkiye'yi ilgilendiren bir olay olduğunda ilk akla gelen isim ben oluyorum. 2000 yılında Mehmet Ali Ağca Türkiye'ye iade edildi. Bunu ilk olarak ATV'den duyuran biz olduk. O zaman da SABAH Gazetesi beni bir günde işe aldı. İşin ilginç tarafı 9 aylık hamileydim. Başladıktan 10 gün sonrada doğurdum. Bu benim için bir gurur kaynağı. İnsanlar hamile diye işten atılıyor. Bu benim için güzel bir ödüldü.
- Doğum yaptıktan sonra da aynı tempoyla çalışmaya devam etiniz mi? - Tabii ki. Benim için çok önemli bir dönemdi. Bu nedenle eşim 3 ay doğum izni aldı. SABAH'a çok önemli bir dönemde girdim. Yapacak çok iş vardı. Lohusalık yapmaya vakit yoktu. Hastanedeki doğum fotoğraflarında da yatağın üstü cep telefonu ve gazetelerle doludur. Ertesi gün çalışmaya başladım. Aynı dönemde Fatih Terim İtalya'ya geldi. Terim'in tüm maçlarına eşim ve bebeğimle gittim. İnatçı bir anne olduğum için bir yıl kadar emzirdim. Bunu yapabilmem için de eşim röportaja gittiğim yerlere bebeği arkamdan taşıdı.
- Zaten bu dönemlerden itibaren Türkiye ile İtalya arasındaki olaylar ve ilişkiler de arttı değil mi? - 1998'de Öcalan olayının Türk-İtalyan ilişkilerine son derece kötü bir etkisi oldu. O dönemki soğumalar 99'da tamir edilmeye çalışıldı. Sonra Fatih Terim'in gelmesi Türkiye'ya karşı bir ilgi uyandırdı. Ardından Türkiye'nin AB'ye giriş sürecinin İtalyan iç politikasına alet olması...
- Biz genelde kendimizi İtalyanlara benzetmeyi seviyoruz. Gerçekten her iki ulus benziyor mu? - Bizde İtalyanlar gibi bazı değerler çok kuvvetli. Aile, arkadaşlık, sosyal dayanışma gibi. Ama İtalyanlar hayattan keyif almayı bilen bir topluluk. Tabii sosyal ve ekonomik refahları da bizden fazla.
- En keyif aldığınız röportajlarınız hangileriydi? - Papa'ya suikastın 15. yıldönümünde Ağca'yla görüşmek için hapishaneye giren tek gazeteci bendim. Bu benim için önemliydi. 11 Eylül olduktan sonra Afgan Kralı ile yaptığım röportajdan da çok keyif almıştım. 13 Kasım 2003'te aynı gün içerisinde AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu üyesi Verheugen ve İtalyan Dış İşleri Bakanı'yla bir saat aralıkla röportaj yaptım. Heyecanlı bir gündü. Fatih Terim buradayken Fiorentina Başkanı'yla yaptığım röportaj ise çok eğlenceliydi.
Ece KOÇAL
|
|
|
|
|
|
|
|
|