|
|
|
|
|
Irkçılık yok 'ayrım' var
|
|
Fransa Entegrasyon Konseyi Üyesi Gaye Petek, "Fransa ayrım olduğunu kabul etti, bu bir itiraf" dedi ve ekledi:
"Sarkozy ırkçı değil ama dilini tutamıyor, serserilerle serseri gibi konuşuyor, ölçüsü yok adamın..."
Fransa fazla korkunun kurbanı oldu
Fransa Entegrasyon Yüksek Konseyi üyesi Gaye Petek: Özellikle öğretmenlerde ırkçılık kompleksi, ve korku var.Hepsi depresyonda.
Bugünkü Pazartesi Konuğum Gaye Petek. Petek Edebiyat ve sosyoloji eğitimini Sorbonne Üniversitesi'nde tamamlamış. 10 yıl süreyle Fransız Göçmenlere Yardım ve Uyum Dairesi'nde çalışmış. Ama onu asıl özel kılan yaklaşık 20 yıl önce kurduğu Elele Derneği. Dernek Fransa'da yaşayan Türkler'in sorunlarıyla ilgileniyor. Petek'in göçmenlik alanında yaptığı çalışmalar onu Fransa'da adeta bir uzman haline getirdi. Örneğin Petek, Bernard Stasi başkanlığındaki Laiklik Komisyonu ve Entegrasyon Yüksek Konseyi'nin tek Türk üyesi. Petek'in babası Fahrettin Petek siyasi görüşlerinden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan bir isim. Gaye Petek "Hem kendim göçmenim hem de göçmenlerle çalışıyorum" derken gülümsüyor. Petek ile Fransa'da çıkan olayları ve nedenlerini konuştuk.
OLAYLAR BEKLENİYORDU * Fransa'da çıkan olaylar hakkında çok yazılıp çizildi. Sizin en doğru yorumu yapacağınızı düşünüyorum. Ne oluyor Fransa'da? Aslında belki yıllardan beri bir gün patlaması muhtemel bir durum bir anda patlak verdi. Ezcümle bu. İki çocuğun ölmesi tetik düşürdü. Ama yanlış bir kanı var, deniliyor ki beklenmiyordu. Hayır Fransa'daki bir sürü insan bu olayların çıkmasını bekliyordu.
* Dolayısıyla bir süreç bu. Peki mazisi ne kadar? Yaklaşık 20 yıl, hatta 25 de diyebilirim. 80'li yılların başında şu anda 40'lı yaşlarına gelmiş o dönemin genç Magriplileri bir yürüyüş yapıyor: "Bize karşı haksızlıklar var, biz gerçek anlamda eşit sayılmıyoruz" diye protestolarda bulunuyorlar. Bu o zamanki sosyalist partisine bir tokat oldu. Ama o zamanın bir farkı vardı, şöyle diyorlardı. "Biz siyasi partilere girdik, biz sendikalara üye olduk. Toplumsal vatandaşlık görevlerimizin hepsini yerine getirdik ama yine ikinci sınıf sayılıyoruz."
* Yani politik bir talep var. Kesinlikle. Anlamı olan, bilinçli bir istek var. Arkasından onlara "Tamam" dendi. Zamanla bu adamların bazıları partilere alındı vesaire. Ama hiçbir zaman oylanır duruma gelmediler. Bu arada banliyölerde başka bir durum hüküm sürüyordu. Şu andaki yapılar inşa ediliyor, halkın ihtiyaçları değişiyor ve göçmenlerin ikinci üçüncü nesillere oluşmaya başlıyordu. Birinci nesil aileler her zaman çalışıyordu. Ekonomi buna fırsat veriyordu. İş sorunu yoktu.
* Peki bugün? Bugün öncelikle iş sorunu var. Ayrıca evler ve mahalleler eskidi, yapılar yaşanamaz hale geldi. Ayrıcı ikinci ve üçüncü nesil dediklerimiz iş piyasasına geldiği zaman ağabeylerinden daha çok dışlanmaya ve iş bulamamaya başladılar. Sadece iş de değil, sosyal hayatta da. Fransa'yı anlamak için taşralarını görmek lazım. Örneğin çocuk bara girmek istiyor, barda suratına bakıp kapıyı açmıyorlar. Kız arkadaşıyla bir ev tutmak istiyor ama göçmen olduğu için vermiyorlar. Sonra öğreniyor ki 24 saat içinde evi kendi koşullarının aynısına sahip bir Fransız genci tutmuş.
* Çünkü ismi... Evet Jerome Benoit vesaire yani yabancı isim değil. En kötüsü tabii bu nesillerin okuldan çok erken ayrılması. Eskiden bu kadar az okuyan yoktu. Büsbütün başları boş bırakıldı. Hiç olmazsa lise bitiriyorlardı, şimdi o da yok. Ortalama çok indi.
* Göçmeler başarısız mı? Aslında değil. Milli Eğitim Bakanlığı'nın çok yeni çıkardığı bir rapor var. Orada görülüyor ki, Fransız işçilerin çocuklarından çok daha başarılılar. O raporda kötü bir nokta var, en sondan gelen Türk çocukları. Bu bizi daha çok ilgilendiriyor aslında.
* Türkler Fransa'daki göçmenlerin yüzde kaçını oluşturuyor? 400 bin Türk var.Tabii eski göçleri saymamak lazım. Eskileri sayarsak, Türkler yüzde beşini oluşturuyor. Yalnız vatandaş olmayanları alırsak göçmenlerin yüzde 11- 12'sini oluşturuyoruz. Mesela ailegetirme rakamlarına baktığımız zaman Türkler Faslılar ve Cezayirliler'in ardından üçüncü geliyor. Dinamik olarak üçüncü sırada olan göçmenleri oluşturuyoruz.
* Toplam göçmen sayısı ne kadar? 4 milyon 100 bin. Yüksek bir rakam. Üstelik o rakam, yabancı ve göçmenler yani Fransızlar değil. Yani eskiden yabancıyken sonradan Fransız olanlar bu rakamın içinde değil. Evlilikle, doğumla Fransız olanlar bu sayının içinde yok.
* O sayı ne kadar? Bilmek çok zor. Zaten bu konuda araştırma yapmak yasalara aykırı. Konuşmak bile yasak. İnsan hakları açısından, kimseye nereden geldiğini soramazsınız.
* Deniliyor ki beş Fransız'dan biri yabancı kökenli. Evet doğru ama kesin değil.
* Peki biraz başa dönersek, Fransa'da son yaşanan olayların ardında işsizlik, kötü yaşam koşulları var. Aslında bir de hiç kimsenin söylemek istemediği başka bir konu daha var. Bu çocukların kültürel kimlik sorunları. O 40 yaşındaki Magripliler'de durum öyle değildi çünkü siyasi istekleri vardı. Bunlarda siyasi istek yok. Ağabeylerinin mahallerde asgari ücretle çalıştığını görüyorlar. Sonra öte yandan birtakım esrar satan çocukların onların on misli paralar kazanıp lüks arabalara bindiğini görüyorlar. Bu çocuklar kültürel açıdan kendilerine hiçbir şey teklif edilmediği için, başka yola kaydılar.
* "Kültürel açıdan bir şey teklif edilmemesi" ne demek? Fransa entegrasyon modelinde hep birlik fikrini benimsedi. Yani okul bir okuldur, toplum bir toplumdur. Felsefi bakımdan katılmamak mümkün değil, ama pratikte fazla işlemiyor. En büyük hataları bunların kültürel kimlikleriyle ilgilenmemek oldu. Her şeyi ailelere bıraktılar. Mahallelerde kocaman bir boşluk bırakıyorsunuz. Okuldan çıktıktan sonra sakallı hocalara ya da esrarcılara gidiyor. Hatta Fransızlar'a karşı ırkçılık politikası güden birtakım örgütlere gidiyor.
FARKLILIKLAR ÖNE ÇIKTI * "Fransa fazla demokrasi kurbanı oldu" gibi yazılar yazıldı. O da var tabii. Ben öyle demem ama. Demokrasiden çok korku var gibi geliyor bana. Özellikle okullarda. Ben yıllardır taşraları geziyorum, öğretmenlere eğitim veriyorum. Öğretmenler korkuyorlar çünkü komplekse girdiler. "Bu çocuklar bizi sevmiyor çünkü Cezayir savaşı, vesaire gibi nedenlerle. Aman eyvah ırkçılık var diye kötü not vermeye bile korkuyorlar. Çocuklar da bunu iyi kullanıyor, "Tabii" diyor öğretmenine, "Sen ırkçısın o yüzden bana bu notu verdin." Öğretmenlerin ödü patlıyor. Müdürler "Aman dikkat edin, aman el kaldırmayın, aman üzerilerine gitmeyin" diye sürekli uyarıyor.
* Eğitim bocalıyor yani. O kadar çok öğretmen depresyonda ki. Ayrıca yapılan başka bir yanlış daha var. Yeni mezun öğretmenleri bu bölgelere gönderiyorlar. Ben yeni mezunlara dersler veriyorum yabancılarla ilgili öyle sorular soruyorlar ki "Eyvah bunlar mı ders verecek?" diye düşündüğüm oluyor. Hiçbir şey bilmiyorlar.
* Yani kaynayan bir kazan var. Peki ya din etkeni? Son yaşanan olaylarda ve deminden beri bahsettiğimiz bu sürecin geldiği noktada aşırı dinci örgütlerin kuşkusuz katkısı var. Çok siyasi örgütlerden bahsediyorum. Ama bu harekete kışkırttıklarını sanmıyorum. Onların söylemleri daha çok kültürel kışkırtma. "Müslüman kimliğini öne sür" gibi. Bu çocukların en büyük sorunu yıllardır Fransız arkadaşlarıyla aralarındaki farklılıkları yaşıyor almaları. Yani benzerlikler hiçbir zaman ortaya çıkarılmadı.
* Ne yapılmalıydı? Denilseydi ki örneğin sizin kültürünüz şöyle önemli, minyatürler, seramikler olağanüstü. Sizin kültürünüzde bizde olmayan şu artılar var. Bu çocuklar o zaman arkadaşlarıyla daha rahat olacaktı. "Farklıyım ama benim de şunlarım var" diyebilecekti. Hayatlarındaki boşluk sadece dinle doldurulduğu için bu kadar kopukluk oldu. Örgütler de ayrımların üzerine gitti.
|
|
|
|
|
|
|
|
|