| |
Yaşasın demokrasi yaşasın şeffaflık
Bir önerimiz var: Meclis'te yarın Şemdinli olaylarıyla ilgili görüşmelere geçmeden önce, milletvekillerine AB İlerleme Raporu ile Katılım Ortaklığı Belgesi'nin tam metinleri dağıtılsın. Çok ilginç, düşündürücü fotoğraflar görecekler. Özellikle ordu-sivil ilişkileri bölümünde...
Şemdinli dosyası bugünden itibaren Ankara'ya taşınıyor. Ve buzdağına dalma görevi cumhuriyetin kalbine, demokrasinin kalesine emanet ediliyor. Bu tarihi sınavın başında, üç noktada görüş birliği sağlandığını söyleyebiliriz: 1- Şemdinli olayları örtülmeyecek: 2- Olaylar "lokal" değil. 3- Amaç devlet ile halkı karşı karşıya getirmek ve terörün tırmanmasına zemin hazırlamak. Şemdinli, Erdoğan'ın ifadesiyle "Lokal değil bir zihniyet meselesi" ise, "Devlet ile milleti karşı karşıya getirme gayreti içinde olanlar bunun bedelini mutlaka ödeyecekler"se, Sezer ve Org. Özkök de olayların tüm yönlerinin aydınlatılmasına destek veriyorlarsa; Türkiye ateş çemberinden geçmeye hazır olsun. O çemberle ilgili fikir verebilmek için, "yap-boz"un bazı parçalarını birleştirmeye çalışalım. CHP Hakkâri Milletvekili Esat Canan, Şemdinli'de beyaz Renault'da ele geçirilenleri şöyle anlattı: "Bir istihbarat örgütünün kullanacağı tüm malzemeler var. Geçmişte Türkiye'de yaşanan faili meçhul olayların benzeri."
İtirafçı, baro, başsavcılık 9 ay önce, şubat başlarında, İsveç'e kaçmış eski bir PKK itirafçısı, Abdülkadir Aygan dehşet verici iddialar öne sürmüştü, hatırlıyor musunuz? JİTEM'de çalışırken, nasıl insanları kaçırıp infaz ettiklerini günlerce anlatmıştı. Kurbanlarından bazılarını gömdükleri yerlerin adresini de vermişti. Bunun üstüne Diyarbakır Barosu suç duyurusunda bulunmuştu. Baro Başkan Yardımcısı Tahir Elçi bu girişimin nedenini şöyle açıklamıştı: "1990'larda bölgede polis dışında, sivil giyinen ve Renault arabalarla gezen gruplar vardı. Şehir merkezinde 'Biz polisiz' diyerek insanları alıp götürenler, bir saat sonra jandarma komutanlıklarına girip çıkıyorlardı. Yani aslında jandarmanın istihbarat birimiydi. Bunlar itirafçıları kullandılar." Aygan'ın iddialarından ve Diyarbakır Barosu'nun suç duyurusundan bir ay sonra Diyarbakır Başsavcılığı, 19921994 döneminde kentte işlenen 8 faili meçhul cinayetle ilgili 3 sayfalık iddianame hazırlamıştı, onu da hatırlıyor musunuz? Şöyle diyordu: "Bu cinayetlerin faili, sözde devlet adına hareket eden, JİTEM mensuplarının da karıştığı bir çetedir." Sonra cinayetlerde tetiğin çektirildiği PKK itirafçılarının adları sayılıyordu: "Mahmut Yıldırım, Abdülkadir Aygan, Muhsin Gül, Fethi Çetin.." Ve "İfadenizi alıp bırakacağız" diyerek götürülenlerin beyaz Renault'lara bindirildikleri vurgulanıyordu. TESEV'in "Zorunlu Göç Raporu"nda görev alan Yardımcı Doçent Deniz Yükseker ile Hukuk Doktoru Dilek Kurban geçenlerde meslektaşımız Neşe Düzel'e önemli açıklamalar yaptılar, duydunuz mu? Örneğin Kurban bakın neler anlattı: "Çukurca'da okuldan çıkan çocukların resmini çekiyordum. Elinde telsizi olan bir sivil, 'Burası askeri bölge, fotoğraf çekmek yasak' diye beni durdurdu. 'OHAL kalktı, hangi yasaya göre yasak' diye sordum. 'Gizli genelgeye göre yasak' dedi." Milletvekilleri yarın Şemdinli olayları için görüş belirtmek üzere kürsüye çıkmadan önce, AB'nin son İlerleme Raporu'na ve Katılım Ortaklığı Belgesi'ne göz atmalılar. Özellikle "Ordu-sivil ilişkileri" bölümüne. Şöyle deniyor: "Güvenlik meselelerinde şeffaflık ve hesap verebilirlik konularında daha çok mesafe kat edilmesi gerekiyor. Ordu içinde sivil kurumlara karşı sorumlu olmayan yasal ve idari yapılar varlığını sürdürüyor."
|