Tüfekle oynama şeytan doldurur
Nicedir 'rejim üzerindeki asker vesayetini aşmak' hayaliyle AB'den çuval çuval kuralla beraber, zaaflı ama aynı zamanda köklüdevlet kurumlarını fiilen tasfiye edecek tuzakları da getiriyoruz. O arada hakiki demokrasi adına zerre gelişme yok. Zaten ne Brüksel'in bizim için samimi bir demokrasi talebi var, ne de siyasi aşiret reislerimizin! 'Askerin rejim üzerindeki vesayetini aşmak' bahsinde de değişen bir şey yok! Allah korusun bir darbe daha olsa yine 'Cumhuriyeti koruma ve kollama' görevi işleyiverir! AB'cilik adına askerin izzetiyle oynandı ama biricik 'darbe aleti' yerinde! Bu aletin üzerine titreyip başka her şeyi sineye çekenler orduya ve topluma büyük kötülük yapıyorlar. Böylece Türkiye için askerliğin taşıdığı -hakiki demokrasiyle uyumlu- anlam ve değer tüketiliyor. Hadise, gelişmekte olan bir demokraside askerin doğal mesleki ağırlık sınırlarına çekilmesi değil, sivil kadroların dolduramadığı son derece hayati ve derin 'devlet etme alanı'nın boşlukta kalmasıdır. Asker iyi mi dolduruyordu? Hayır, ama hiç değilse ihtiyacın adı vardı ve karşılandığı farz ediliyordu! Bu süreçte asıl vebal askeri iç siyasetin göbeğine sokuveren NATO kafalarındır. Bazı ideolojik ilkeleri milletin bütünlük ve beka meselesinin dahi üstünde tutmak TSK'ya karşı kaydedilmiş en korkunç düşmanlıktır. Gazi'nin bağımsız karakterinden nasipsiz NATO kafalar 'tören Atatürkçülüğünün kılına zarar gelmesin' diye orduyu gündelik rejimin herhangi bir aksesuarı durumuna indirmişlerdir. Bu gerileyişi izleyen ve 'merkezinde PKK kartı olan AB senaryosu' geleceğin kurmaylarını derin sorgulamalara yönlendiriyor. Onlar için süreç demokratikleşme değil, neredeyse gizli terhis! Böyle bir ortamda orduya 'kocamış kurt' muamelesi yapmaya kalkışanlar tehlikeli bir oyunu tetikleyebilirler. Burada söz konusu olan 'rejim üzerinde askeri vesayet' değildir! Rejim, yani devlet yok ki üzerinde vesayet olsun! Var olan, bölüşülmüş saltanat alanlarıdır. Süreç 'rejim üzerindeki askeri vesayeti kaldırma görünümü' altında Türkiye'yi kökten güvensizleştirmektedir. Bu ülke yargısızlaşacak, polissizleşecek, basınsızlaşacak ve ordusuzlaşacak; hür iradesiyle 'milli devlet' olmaya toptan veda edecek. AB üyesi olacağı için değil, olamayacağı için! Üyelik kuruntusu korunarak 'milli devlet' namına ne varsa birer birer bitirilecek. Tabii bu arada muhafazakar AB'cilerimizin güya 'inanç özgürlüğü' adına Brüksel'den bekledikleri Kıble esintisi yerine sert keşişlemeler de cabası! Oyun girift.. İçeride 'milli akıl' ile hamle yapacak parlak beyinler görünmüyor. Yaşanan, yerli figürlerden müttefikler edinmiş dış oyuncuların savaşı! Bu şartlar altında Şemdinli olayları üzerine köpürtülmek istenen havanın kimyası devletsizliği temsil ediyor. Bir yanda eşkıyanın kabadayılığı, öbür yanda askerin 'suçluluk duygusu gibi' gösterilmek ve algılatılmak istenen 'aşağıdan alıcı' tavrı.. Sanki doğrudan kurum olarak Ordu'nun örgütlediği bir fitne varmış da halk el koyup önlemiş, üstelik suçluları da kıstırmış! - Sonuna kadar gidilecek .. Hiçbir şeyin üstü örtülmeyecek.. Ne gerekirse yapılacak.. Yeni bir Susurluk yaşanmayacak! Yok yahu! Halk değil; PKK infazcıları ile derin çete infazcıları çatıştı diye bu ülkenin ordusu toptan zanlı muamelesi mi görecek? Tam teşekküllü bir alay dahi herhangi bir ilçede halka karışmış militanlara karşı böyle bir cürüm işlemiş olsa yine böyle bir küstahlığa tahammül edilemez! Değil bir başçavuş, koca bir alay delirebilir, sapıtabilir, dağıtabilir ve ordu pek tabii ki hesap verir. Fakat 'bütün ordu bundan ibaret' numarası sökmez! Kır katilliğinden devşirilmiş demokratlar (!) 'baskın basanındır' diye basacaklar, Türkiye'yi hakiki biçimde ordusuzlaştırmak isteyen işbirlikçilerin de desteğiyle yaygara koparacaklar, bütün askerler de kepenkleri indirecekler: - He ya, Orhan Pamuk'un dediği gibi 30 bin Kürt'ü de zaten biz öldürmüştük! Sahi, bu devran gerçekten böyle, göründüğü kadar aptalca mı dönüyor?
|